Sana da Bir Gün Ayırmışlar, Anne
Genç adam, uykusunun en derin anında çalan telefon sesiyle, sinirli bir şekilde yatağından kalktı. Telefonu eline alırken gözü duvardaki saate ilişti, saat gecenin üçüydü. Bu saatte rahatsız edilmenin verdiği öfkeyle açtı. Karşısındaki ses annesinin sesiydi. Annesi, “Oğlum nasılsın? Seni çok özledim. Bir hatırını sorayım diye aradım” der. Annesinin sözü bitince, adam sinirli bir şekilde “Anne başka arayacak saat bulamadın mı? Saat gecenin üçü, insan bu vakitte rahatsız edilir mi? diye sitem eder.
Oğlunun bu tepkisine çok üzülen anne,”Bundan otuz sene önce sende bu saatte beni rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun oğlum” der ve telefonu kapatır. Genç adam annesini üzdüğünü anlayarak, büyük bir pişmanlıkla sabaha kadar uyuyamaz. Ertesi gün, annesini arayıp gönlünü alma düşüncesiyle sabah kahvaltısını yaparken evin telefonu tekrar çalar. Bu sefer karşısındaki kişi köylerinin muhtarıdır. “Oğlum başın sağ olsun, annen dün gece vefat etmiş” sözleri onun için hayatı boyunca unutamayacağı pişmanlık ve vicdan azabının bir başlangıcı olmuştur artık. Ama bundan sonra “keşke” sözünün bir anlamı da kalmamıştır
Bu da benim annem
Annem 17 yaşında iken, örf ve adetlerin adeta dinin emirlerini örttüğü bir anlayıştan dolayı, hiç görmediği biriyle evlendirilmiş, bir Anadolu kadınıdır. Bu gün 70 yaşını geçmesine rağmen hala okuma yazma bilmeden sekiz çocuk büyütmüştür. O bir anne olarak, hayatlarının çoğunu sıkıntılar içinde geçirmiş, sayıları rakamsal olarak tespit edilmesi mümkün olmayan kadınlardan sadece birisidir.
Onun yaşadıklarını bazen dinlerken üzüntüden daha fazla dinleyemediğimden sözünü yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Annemin benimle ilgili anlattığı bir hadise beni çok etkilediğinden sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Çünkü istedim ki, eğer hepimiz zaman zaman annemizin dizinin dibine oturarak, bizlerle ilgili yaşadıklarını onlardan dinlersek, kendilerine gösterilecek saygı ve hürmette daha az hata yapmış oluruz.
Annem beni 5. Çocuğu olarak dünyaya getirdiğinde daha 25 yaşında imiş. Emeklemeye başladığım günlerde küçük bir cismi ağzıma aldığımda, o boğazıma takılır ve bir türlü çıkaramazlar. Köyümüzden Saimbeyli ilçesine doktora götürmeye karar verirler. Bir kış günü akşam vakti annem beni bir battaniyeye sarar ve köyde taşıt olmadığından babamla yaya olarak yola çıkarlar.
Babam diz boyu aşan karda iz yaparak annemin yürümesini her ne kadar kolaylaştırsa da, karda düşe kalka sabah vakitlerinde ilçeye varırlar ve doktor tarafından boğazımdaki cisim çıkarılır. Şimdi ise, onu arabamla bir yere götürmek istesem, beni düşündüğünden gönülsüz davranır. Gitmişsek de mahalleye yaklaşınca, ”Oğlum daha fazla zahmet etme, buradan öte yürüyeyim” der. İşte anne olmak böyle bir şey. Tüm annelere hürmetlerimi sunuyorum.