İNSANLAR NEDEN KAYBEDERLER?
Güç ve otorite çok kolay elde edilmediği gibi öyle kolay da kaybedilmez. Bazıları onu çalışarak, bazıları ise onu kendinden öncekilerden hazır devralırlar. Kimileri onu halkına bir hizmet olarak kullanırken, kimileri ise herkesin kendisinin hizmetinde olmasını isterler. Bir yerde adalet ve hakkaniyet söz konusuyken, bir yerde baskı ve zulüm söz sahibidir.
Birçok insanın usandığı, adam yerine konulmadığı zamanlarda bir insan çıkarsa ortaya ve kapılara yaklaştırılmayan, sofralarına oturulmayan, hatırı sorulmayan insanlar için yeni bir günün tan yeri ağarmıştır artık. Ben sizin efendinizim diyenlerle, “Efendi yok artık, bundan sonra kardeşiz” diyenlerin farkının fark edilme zamanı gelmiştir o günden sonra.
Kırbaçların üzerlerinden eksik edilmediği günden, kardeşin kardeşe siper olduğu güne kavuşan insanların hesap sorma zamanıydı Bedir ve Uhud, güç ve otoriteyi zulme dönüştüren efendilerinden. Kutlu şehre girerken âlemlerin sevgilisi, saklanacak bir çatı, kendilerine aman verecek birini arıyorlardı kibrin ve zulmün son Mekke kırıntıları.
Kâbe’nin üstüne çıkarak ilan ediyordu özgürlüğün gür sesini, bir zamanların aşağılanmış siyah tenli adamı. Zulmün efendileri kaybederken, zamanın köleleri ilan ediyordu, sevgi ve merhametin zaferini. Çünkü öyle bir insana kavuşmuşlardı ki, küçücük bir çocuğun elinden tutarak gidiyordu onun götürdüğü yere. Vefa, dostluk, tevazu, cömertlik ve merhamet kimin eline, diline ve kalbine dokunuyorsa artık onların kazanacağı ilan edilmişti tüm insanlığa.
Öyle bir miras bırakıyordu ki kutlu resul kendisinden sonrakilere, O’nun emanetini korumak için yapılacak hatayı kılıçla doğrultacaklarını söyleyenleri duyunca Allah’a şükrediyorlardı zamanın yöneticileri. Ceplerine giren ve çıkanlar değil, girdikleri ve çıktıkları gönüller onlar için bir anlam ifade ediyordu. Onların yönetiminde hiç kimse kırılmıyor, hiç kimsenin sesi kısılmıyordu. Etraflarındaki insanların düşünce ve görüşlerine değer verildiğinden kimse kendilerini yanıltmıyordu. İşler tek kişinin karar vermesi ile değil, akil insanların birlikte kararı ile yürütülüyordu.
Ne zamanki dostlar ihmal edilmeye, ehil olmayanlar iş başına getirilmeye, eleştirilere değer verilmemeye, doğruyu söyleyenler susturulmaya başlandı, artık kaçınılmaz son için tün kapılar açılmış oldu. Gelen her yönetim öncekini aratır hale geldi. Söz hakkı yönetilenin elinden alınarak, kişi ya da zümrelere teslim edildi. Bundan sonra değişmeyen tek anlayış tahammülsüzlük, merhametsizlik, hırs ve intikam algısı oldu.
Zaman değişti, kurallar değişti, tercihler değişti, fakat halk bazında bazı değerler hiç değişmedi. Birileri iktidar ve yönetimlerin adını ne koyarlarsa koysunlar, insanlar kendilerine değer veren, adam yerine koyanların yanında durarak, onlara hep kazandırdılar. Oysa kaybedenler, sürekli onları dışlayarak, fişleyerek ve öteleyerek kaybettiler. Anlayan anladı, ama bazıları neden kaybettiğini bir türlü anlayamadı. Çünkü onlara göre yönetilenler kendilerini hiç anlayamadılar.