Eğitimde Bitmeyen Yürek Yarası
Seksenli yılların başı, lise öğrencilik yıllarımın son devresiydi. Milli güvenlik dersine giren bir öğretmenimiz vardı. Yazılı sonuçlarını en az bir ay sonra okurdu. Sonra yetmiş puan ve üzeri alan tüm öğrencileri tahta önüne çıkarır her öğrenciye yazılı sorularını sırasıyla sorar, kâğıda yazdığı cevapların aynısını söylemesini isterdi.Öğrenci eksik ifade ettiğinde, yanağına bir tokat atar ve 'kopya çektin değil mi; İtiraf et' derdi. Öğrencide daha fazla tokat yememekiçin, 'Evet kopya çektim' derdi.
Yine bir yazIlı sonuçlarını açıkladıktan sonra, benimle birlikte hatırlamıyorum
dört yâda beş öğrenciyi tahta önüne çağırdı. Aynı usulle arkadaşlarımın
tamamına tokat attı ve kendince onlara itiraf ettirdiğini sandı. Bu yaparken de
her defasında tebessüm ederek, onların notlarını yetmiş puanın altına düşürdüve yerlerine gönderdi. Öğretmenimizin eğlenme sırası bana gelmişti. Lakin benher sorunun kâğıttaki aynı cevabını vermiştim. Her doğru yanıtlamadan sonra bana, 'aferin' diyordu. Bu şekilde tüm soruları tamamladık. Sonra ciddi bir edayla bana döndü, tokat atamamanın psikolojisiyle olmalı ki, soy ismimle hitap ederek, 'Fındık, biliyorsun Milli Güvenlik dersi askeri bir ders, bu ders de uygulama önemlidir. Şimdi seninle bir tatbikat yapacağız' dedi.
'Ben komut verince, koşacak ve sipere yatar gibi kendini yere atacaksın. Eğer
ellerini yere koyarak yatmaya çalışırsan, seni fena döverim' dedi. Aldığım
tehdit dolu komutla birlikte koşarak kendimi sıraların arasına yere attım. Öyle
bir düşüşüm vardı ki, herkes kahkahayla gülmeye başladı. Öğretmenin yanıma kadar geldi ve siperde vücudun tam yere değmeli diyerek, sırtıma vetopuklarıma basmaya başladı. Akabinde 'Aferin çok güzel yaptın' diye gülerek benim ayağa kalkmamı istedi.
Sonraki yıllar lise bitti. Üniversite bitti. Öğretmen oldum. Yirmi bir yıl sonra
kendi şehrime döndüm. Bir lisede okul müdürü olarak görev yapmaya
başladım. Davet edildiğim bir program esnasında, bu öğretmenimi gördüm.
Yanına gittim. 'Ben sizin liseden öğrencinizim, verin eliniz öpeyim, sonra kendimi tanıtayım' dedim. O kadar memnun oldu ki, aynı gün ziyaretime geldi.O günleri konuştuk, öz eleştiriler yaptık. Vefaya dayalı bu dostluğumuz o günden beri hala devam etmektedir.
O yıllarda eğitim alan herkes sanırım bu öğretmen şiddetine az çok maruz
kalmıştır. O dönemin öğrenci, öğretmen ve tüm eğitim algısı bu anlayış
üzerineydi. Adam olacak çocuk evde, öğrenci ise okulda dayak yerdi.
Öğretmenliğe yeni başlayan birine, tecrübeli meslektaşları öğrenci dövmeyi
tavsiye ederlerdi. Bütün bu yanlışlara rağmen o yıllarda öğretmen, öğrenci ve
veli nezdinde saygı görür ve vefa gösterilirdi.
Günümüze gelince, öğretmen öğrencisine vuramaz. Vurması da doğru değil, zaten tasvip de edilemez. Ancak, öğrenci ve velinin merkeze konduğu kızması,ters bakması, öfkeli ve sert konuşması yasak, öğrencinin psikolojisi bozuldu diye okula hesap sormaya gelinen, öğrencinin racon kestiği bir öğretmen algısının da okullarda eğitim ortamlarını ne hale getirdiğinin pek çok olumsuz örneğini görüyoruz. Yeterince kıymeti bilinmeyen, vefa gösterilmeyen, öğrenci velisi ile okul idaresi arasında hesap sorulur hale getirilmiş, şikâyetlerle örselenmiş bir öğretmenimizin, bu kadar olumsuz şartlarda çok da verimli olamayacağı artık çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Velhasıl, öğretmenlerimiz, ekonomik olarak iyi bir yaşam standardının yanında toplumsal saygınlık, değer görmüşlük ve ölene kadar vefa gösterilen insanlar olmayı, emin olun çok fazla hak ediyorlar. Lütfen, onlara gereği gibi sahip çıkalım ve koruyalım. Çok geç olmadan.
Tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyorum.