Toplumsal vahdetin önündeki engeller
Dünyanın en zor işi sanırım bir insanı değiştirmek, sonra da insana insan katarak bir toplumu değiştirmek olsa gerek. Öyleki azgın bir suyun, dağdan kopan bir çığın, hatta devasa bir göktaşının yönünü değiştirirsiniz de, bir insanı zihinsel olarak değiştirmekten aciz kalabilirsiniz. Özellikle toplumda uzun yıllar devam eden anlayışların gelenekselleşmesi ve bir atalar kültürüne dönüşmesiyle, şekillenen kişilikleri değiştirmek en zorudur. Ayrıca kişiler adına birileri karar alıyor ve tüm alınan kararlarda bir hikmet aranıyorsa, bu insanları değiştirmek daha da zordur. Geçmişte insanı ve bir toplumu yeniden inşa etmenin en büyük zorluklarını peygamberler yaşamış, bu konuda evrensel değişimi de peygamberimiz başarabilmiştir. Allah resulü on iki yıl boyunca Mekke"de insanın inşası, on yıl boyunca da Medine"de toplumsal bir dönüşüm ve örnek bir toplum modelinin inşasıyla uğraşmıştır. Yaşadığı sürece de şekillendirdiği bu insan ve toplum modelini korumak için uğraşmıştır. Rabbani emirler ve peygamberi uygulamalar hep bu insan kimliğini ve toplumsal birlikteliği korumak yönünde olmuştur. Allah resulü inşa ettiği bu toplumu bir arada tutabilmek için, kardeşlik hukukuna dayanan bir medeniyetin de temellerini atmıştır.
Ne yazık ki, kendisinden sonra, bozulma, ayrılık ve çözülmeler yine bireyden başlamıştır. İnsanlar önce kimliklerinden, sonra birlikteliklerinden, nihayetinde de medeniyetlerinin sigortası olan, ortak değerlerinden uzaklaşmışlardır. Bu konuda burada uzun değerlendirmeler yapma imkânımız olmadığından, şu hususların bizlerin neden bir araya gelemeyip, medeniyetimizin köklerinden uzaklaştığımızın genel tespitleri olarak görmemiz gerektiği kanaatindeyim.
1-Farklılıkların hoşgörüyle karşılanmaması.
2-Birbirlerinin güzel yönlerini değil, hata ve kusurlarını görmeleri.
3-Farklılıkların bir renklilik ve kültürel çeşitlilik olarak değil, bir ayrılık ve uzak durma olarak değerlendirilmesi
4-Birbirlerini öven ve saygılı bir üslup kullanmayıp, eleştiri ve kırıcı bir dil kullanılması.
5-Alınan kararların istişareden çok bireye indirgenmesi.
6-İnsanlar arasındaki şefkat ve merhamet eksikliği.
7-Tartışılmaz ve sorgulanmaz kanaat sahiplerinin olması.
8-İnsanlar arasında dayanışma, fedakârlık, vefa ve sadakat düşüncesinin zayıflığı.
9-Kibir ve benlik anlayışı.
10-Kişisel hesaplar ve çıkar kaygıları.
11-İnsanlar arasındaki güvensizlik.
12-İç çekişmeler.
13-Bireysel zaaflar.
14-Kıskançlık ve haset.
15-Önyargılı davranmak.
16-Her topluluğun kendilerini farklı kılan değerlerle övünmesi
17-Heva ve heveslerin ön plana çıkması.
18-Farklı düşünenlerin bozgunculukla suçlanması.
19-Küçük kusurların bile mesele edinilmesi.
20-Başkalarını hor görüp, kendisini üstün tutmak.
21-Sorgulanma endişesiyle hatalarda ısrar edilmesi.
22-Yapılan işlere eleştiri kapısının kapanması ve yapanların fitne çıkarmakla itham edilmesi.
23-İnsanları en iyinin kendileri olduğuna ve başkalarının yaptıklarının hatalı olduğuna inandırılmaları.
Toplumsal ayrılıklardan beslenenlerin ve varlık nedenlerini bunda görenlerin zihniyetlerinin hala yeterince anlaşılamaması, ne büyük bir acı değil mi?