İmtiyazlılar ve dağdaki çoban
İnsanların birlikte yaşadığı her yerde, birileri mutlaka farklı olmayı istemiştir. Bu farklı olma düşüncesi bazen kişi boyutunda kalırken, bazen de bir aile veya sınıfın tahakkümüne dönüşmüştür. Güç ve otoriteyi sürekli ellerinde tutan bu insanlar, bunu kaybetmemek içinde, bazen baskı ve zulüm yoluyla insanları sindirmişlerdir. İnsanlık tarihi boyunca gönderilen her peygamber kendi kavminde bu tür insanlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Yine ülkelerin geçmişini incelediğimizde, sosyal patlamaların tamamının bu imtiyazlıların tahakkümünden kaynaklandığını görürüz. Bu nedenle yapılan reformların çoğu toplumu yeniden tasarlayarak sosyal adaleti sağlama ve dengeleri kurma adına yapılmıştır.
Bu konuda en büyük toplumsal dönüşümü ise, Allah resulü (sav) gerçekleştirmişti. Çünkü Hz. Peygamber sınıf, ırk, soy, cinsiyet, servet ve tüm statü farklarına dayanan imtiyazları tamamen ortadan kaldırmıştı. Bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını sürekli hatırlatırdı. O"nun hayat öğretisinde Allah katındaki üstünlük sadece takvadaydı. (Hucurat-13) Bunu da hayatının her boyutunda görmek zaten mümkündü. O yapılan hiçbir işte kendini farklı görmez ve ashabına her konuda yardım ederdi. Ne zaman O"nu bir işten alıkoymak isteseler; Allah her hangi bir kulunun, kendi dostları ve arkadaşlarından, özel imtiyazlarla ayrılarak, seçkin bir vaziyette görünmesini sevmez, buyururdu.
Kendi ailesine sık sık uyarılarda bulunur,Kızım Fatıma, babanın peygamber olduğuna sakın güvenme! diyerek, kendi toplumunda hiç kimsenin imtiyazlı olmadığını hatırlatırdı. Soy, mevki, makam, mal ve mülk gibi sahip olunan hiçbir şey, O"nun toplumunda bir imtiyaz olarak asla görülmedi. Bilhassa toplumsal suç işleyerek, dengeyi bozanlar, cezalarını kesinlikle gördüler. Bir defasında eşraftan hırsızlık yapmış bir kadın getirilmiş, bazıları da buna aracılık yaparak, cezayı hafifletmek istemişlerdi. Bunu üzerine Hz. peygamber öfkelenerek;Eğer hırsızlık yapan kimse, kızım Fatıma da olsa elini keserdim. Buyurarak, hiç kimsenin imtiyazlı olmadığını göstermişti.
Ya bu gün?
Biraz bizden bahsedecek olursak, ülkemizde imtiyazlı insanların halka tepeden bakıp, onları nasıl adam yerine koymadıklarının örnekleri saymakla bitmez. Ülkenin sahipleri biziz ve bizleri istemeyenler, istedikleri yere gitsin diyenler. Hatta gidecekleri yerleri bile adres gösterenlerin saltanatı, bu gün geldiğimiz süreçte, artık sarsılmaya başlamıştır. Uzun yıllar belirli meslekleri, belirli makamları ve mekânları, kendi tekelinde tutanlar, bu gün bütün bu kutsallarının ellerinin altından kaymasına tahammül edememektedirler. Örneğin, Önceleri uçaklarda yolculuk yapmayı bir ayrıcalık olarak görenler, bu gün emrinde çalışan biriyle, ders verdiği öğrencisiyle ya da memleketinin köylüsüyle aynı uçakta yolculuk yapmaktan ciddi anlamda rahatsız olmaya başlamışlardır. Bazıları bu ayrıcalıklarını daha da ileri boyuta taşıyarak, her kesin vatandaşlık hakkı olan oy kullanmayı bile sorgulayarak, dağdaki çobanla kendi oylarının bir tutulmasını hazmedemez hale gelmişlerdir.
Neticede, bütün bunlar şunu göstermiştir ki, eğer bir ülkede kişi ve aile imtiyazı, zümre ve bölge imtiyazı ya da meslek ve makam imtiyazı varsa, eğer bir yerde insanların kasaları ve masaları insanlara farklılık kazandırıyorsa, orada insanın ve toplumun huzurundan bahsetmek mümkün olmaz.