YA SONRASI?
Yine zor bir dönemden geçiyoruz. Bu günleri de atlatacağız Allah’ın izniyle. Bizler birilerini yine yanıltacağız, yine hayal kırıklığına uğrayacaklar. Çünkü ülkemizin birlik ve beraberliğini bozmak isteyenler, milletimizin kendine mahsus şifrelerini bundan önce çözemedikleri gibi bundan sonra da ne yapsalar çözemeyecekler. Biz dargınlıkların hakkını verdiğimiz gibi, samimiyet ve dostluklarında hakkını vermesini çok iyi biliriz.
Peki, bu sancılı süreci nasıl okumalıyız. Ülkemizin ve insanlarının en az zarar göreceği bir şekilde nasıl atlatmalıyız. Sanırım şu an en çok buna kafa yormak zorundayız. Çünkü toplumsal olarak ciddi bir algı ve bilgi karmaşası ile karşılaşmış bulunmaktayız.
Öncelikle şu hususa dikkat etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Allah Teâlâ; “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin arkasına düşme, çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.(İsra Suresi-36) buyurmaktadır. Böyle olunca da bu ilahi uyarı gereği eğer her hangi bir konuda sağlam bilgi kaynaklarımız yoksa ülkemize ve insanlarımız arasındaki kardeşlik hukukuna zarar verecek her türlü söylem ve eylemlerimize çok dikkat etmek zorundayız.
Bir diğer önemli konuda sadece bir yerleri memnun etmek adına ya da sırf onların beklentilerine cevap olsun diye aynı paralel de yazılar yazıp, beyanlarda bulunma algısını kesinlikle terk etmeliyiz. Bütün ayrıştırıcı, kışkırtıcı ve moral bozucu tavırlardan imtina ederek, bu sürecin daha az bir hasarla atlatılması adına, adeta kılı kırk yararak, konuşmak ya da yazmak mecburiyetindeyiz.
Evet, tarafımız belli olsun. Fakat bizim gibi düşünmeyen insanlara karşı da topyekûn bir linç algısı oluşturmayalım. Çünkü bu gün iddia ettiğimiz, kınadığımız, gıybetini yaptığımız ya da iftira boyutuna ulaşan bir konuda yanıldığımız ortaya çıkarsa peki ne olacak? Özellikle kul hakkı yönünü nasıl telafi edeceğiz?
Sahiden kaç kişiden özür dileyeceğiz, kaç kişiyle helâlaşacağız ya da kaç kişi bizi af edecek? İnsanız ve insanın olduğu her yerde hatalı, istismarcı ve art niyetli insanlar bulunabilir. Fakat bunlar var diye onların içinde bulunduğu bir kitleyi toptancı bir anlayışla bir takım kavramlarla itham etmenin onlara gönül veren dostlarımızı da üzeceğini düşünme sorumluluğu taşımalıyız.
Neticede bu gün yaşananlar bir müddet sonra tarihin yazılı, insanların ise zihinsel arşivlerinde yerini alacaktır. Sadece bizim birbirimiz için yazdıklarımız, konuştuklarımız ve sanal âlemde paylaştıklarımız kalacak. Yine yüz yüze geleceğiz. Yine sıcak sohbetlerimiz olacak. Fakat içimizde, ta yüreğimizin bir köşesinde yine de bir burukluk, kırgınlık ve eziklik kalmış olacak. Ve bir gün, “keşke” demek neyi geri getirebilir ki?