Hani Kardeş Kılınmıştık?
Allah resulü(s.a.v) kardeşlik anlayışını ilk önce Erkam"ın evinde toplumun farklı kesiminden bir avuç insanla başlatmıştı. Bu insanlar birbirini öylesine bağlıydı ki, kırk kişi olduklarında Kâbe"ye giderek meydan okumuşlardı, Mekke site devletinin vicdanı körelmiş tüm müşriklerine ve müstekbirlerine.
Medine"ye hicretten sonra bu kardeşlik hukukunun kapsamını genişletmişti. Muhacir ve Ensar"ı karşılıklı olarak isim isim birbirine kardeş kılmıştı. Bunun tek adı vardı, o da İslam kardeşliği. Bu öyle bir kardeşlik anlayışıydı ki, birbirinin canı, malı ve namusu diğerine haram olduğu gibi, kardeşinin arkasından gıybet etmek, iftira atmak ve toplumda fitne çıkarmakta haram kılınmıştı. Bu kardeşliği bozacak en ufak bir ayrıntıya bile müsaade etmemişti. Ama kendisinden sonra endişeliydi ve öyle de oldu.
Çok değil ümmetinin arasında ayrılışından çeyrek yüz yıl sonra, tarihler 656 yılını gösterirken bir Cuma günü seher vakti, Hz. Osman evini günlerce kuşatma altında tutan isyancılar tarafından şehit ediliyordu. Bu menfur olaydan dolayı Abdullah bin Selam; Hz. Osman"ın öldürülmesiyle öyle bir fitne kapısı açıldı ki, kıyamete kadar kapanmaz diyordu. Abdullah bin Selam keşke haklı çıkmasaydı.
İslam toplumu arasında fitne hiç ara vermedi. Hz. Ali-Muaviye yine Hz. Ali- Hz Aişe ihtilafları ile Bedir ve Uhud da Allah resulüyle düşmanlarına kılıç sallayanlar ayrı saflarda karşı karşıya geldiler. Çok geçmeden İmamlar gittiler, yerlerine sultanlar yönetimi devraldılar. Emeviler"in yanlış yönetiminden bıkıp da Abbasilere ümit bağlayanlar, bir kez daha hayal kırıklığına uğradılar. Öyle ki, Ebu Hanife başta olmak üzere çok değerli İslam âlimi zindanlarda işkenceyle ömür tükettiler. İnsanların gözünü kin ve nefret öylesine kaplamıştı ki, bazılarının kemikleri mezardan çıkarılarak idam edildiler.
Abdullah bin Selam doğru bir tespitte bulunmuştu. Fitne kapısı çağları aştı ve günümüze kadar kapatılamadı. İslam kardeşliği adına bir araya gelecek o kadar çok müştereklerimiz varken, küçücük ayrıntılara bile takıldık kaldık. Üst çatıyı kuramayınca, birçok alt kardeşliğimiz oluştu. Irk, Cemaat, mezhep ve kabile kardeşliği ne yazık ki evrensel İslam kardeşliğinin önüne geçti. Sevgi, hoşgörü ve yardımlaşma hep kendi aramızda önceliğimiz oldu.
Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak göremedik. En iyi ve en doğruyu hep kendimizde gördük. Ne kadar ihtilaflı konu varsa sürekli günden de tuttuk. Kuran ve kıblemiz dışında her konuyu neredeyse tartışma ve çatışma konusu yaptık. Biz çatıştıkça, gücümüz azaldı. Sonra mı? Hep birlikte kaybettik. Şimdi ise sadece gösterilerde bir araya gelebiliyoruz. Bu günkü ayrılmışlığın ve dağınıklığın vebaline gelince, emin olun her kes payına düşeni mutlaka alacaktır.