BİR ŞEYTAN PROJESİ
Bu yazımda, toplumlar arasındaki birlik ve dayanışmayı yok eden, zulüm ve sömürü nedeni olan ve insanlık tarihiyle başlayan bir projeden bahsedeceğim. İlahi hükümleri kendi nefsine ve aklına göre değerlendirip, mantığına ters gelen bir hükmü reddedip, akılcılık üzerine kurulan bu proje; Irkçılıktan başka bir şey değildir. Bu projenin ilk sahibi şeytandır.
Bilindiği gibi İblis, Allah Teâlâ"nın Hz. Âdem"e secde emrine itaat etmedi. Gerekçe olarak da kendisinin ateşten, Âdem(a.s)"in de topraktan yaratıldığını gösterdi. İblis akıl yürüterek bir üstünlük ölçüsü belirledi. Oysa kişiye değerini kendi hammaddesi veya soyu değil, Allah"ın koyduğu ölçü vermeliydi. O yüzden ilk ırkçı şeytandır. Irkçılık ve soy üstünlüğü iddiası, şeytani bir mantıktır. Âdem"i sırf toprak zanneden iblis mantığı, kendi maddesini ondan üstün sanmıştır. Ona göre ateşten yaratılmak, bir üstünlük sebebiydi. Şeytanın oluşturduğu bu mantık ve üstün olma düşüncesi, bu süreçten sonra insanın olduğu her yerde devam etmiştir. Gönderilen her peygamber, kavminin bu vahiy dışı, akılcılıktan kaynaklanan bir takım itirazlarıyla karşılaşmıştır. Senin bizden farkın nedir? Sana inananlardan biz daha üstünüz. Toplumda ne kadar aşağı tabaka insan varsa sana inanıyorlar. Oysa biz zengin ve soylu insanlarız. Bizi onlarla bir mi tutacaksın? Gibi şeytani akıl ürünü itirazlar hiç eksik olmamıştır. Öyle ki bu anlayış biçimi zamanla tüm toplumlarda inanç boyutu yanında kültürel bir kimlik olarak ortaya çıkmıştır. Toplumdaki ayrışma birey boyutunu aşarak, aile, kabile ve sınıf farklılıklarının oluşmasına kadar gitmiş, bir atalar kültürüne dönüşmüştür. Gelen her nesil, biz babalarımızı bu anlayış üzere bulduk demişlerdir.
İsrail oğulları gibi seçilmiş ulus olduklarına inananlar, peygamberlerine yaptıkları her türlü eziyet ve ihanetten sonra hala son peygamberinde kendilerinden olacağı inancıyla, peygamberimizi inkâr etmişlerdir. Bu nedenle Allah resulü hem Yahudilerin bu ırkçı ve toptancı inkârlarıyla, hem de kendi kavminin, geçmiş kavimlerin peygamberlerine yaptıkları itiraz örnekleriyle karşılaşmıştır. O hayatının her döneminde bu tür yaklaşımlarla mücadele etmiştir. Çünkü O"na Rabbi zulüm ve sömürüye yol açan tüm inanç ve düşünceler gibi ırkçılığı da yasaklamıştır. Kuran ırkların aynı kökten geldiklerini ifade ederek, üstünlük iddialarının temelsizliğini ortaya koymuştur.(49/13) Allah resulü de cahili bir adet olan ırkçılığı sık sık hatırlatarak, eleştirmiş ve yasaklamıştır. Veda hutbesi olarak bilinen ve hac esnasında yaptığı ünlü konuşmasında ırkçılığa da değinmiş, Allah katında tek üstünlüğün ona olan bağlılık ve kulluk bilinci (takva) olduğunu ilan etmiştir.
İslam"a göre ırk öğesi insanlara doğal bir üstünlük sağlamadığı gibi medeni bir toplumun oluşmasında da temel bir etken değildir. İslam getirdiği evrensel kardeşlik ilkesi ile cahiliye döneminde şiddetle hüküm süren ırkçılık âdetini ortadan kaldırmıştır. Allah resulü insanın kimliğini inşa ederken, birbirlerine karşı sözlü ve fiili hiç bir davranışa asla müsaade etmemiştir. Nitekim Bilal ve Ebu Zer arasında çıkan bir tartışmada Ebu Zer, Bilal"a siyah kadının oğlu diye hitap etmiş ve Bilal buna çok üzülmüştü. Durumdan haberdar olan, Hz peygamber, Ebu Zer"e: Sen de hala cahiliye adetleri görüyorum demişti. Bunun üzerine söylediği sözden pişmanlık duyan Ebu Zer, bir yanağını yere koymuş ve:Bilal yanağıma basarak üzerimden geçmedikçe buradan kalkmam diyerek, üzüntüsünü dile getirmişti.
Sonuç olarak; İlk insanla birlikte başlatılan, şeytani bir proje olan ırkçılık ve türevlerini, Kuran"ın gölgesinde ve Allah resulünün uygulamaları ışığında bertaraf etmek zorundayız. Bu güne kadar, bunları dışında hiçbir çözüm öneri ve uygulaması başarılı olmamıştır. Böyle olunca da İslam coğrafyasındaki zulüm ve sömürü projeleri, farklı isimler altında sürdürülmeye devam etmektedir. Bu konuda bir şeyler yapacaksak, farklı yönlerimize takılmayıp, bunu zenginliğimiz ve güzelliğimiz olarak görüp, kendi aramızda kardeşlik hukukunu tanzim ederek, ortak bir tavır belirlemek gerekir diye düşünüyorum.