Tercihlerimiz ve Kaybettiklerimiz
İnsanlar ne istiyorlar. Neyin peşindeler. Bitmeyen arayışlar nereye kadar. Pek çok değerlerimizden vazgeçerek, unutarak yâda yok sayarak nereye kadar gideceğiz. Kendi arayışlarımız, tutkularımız ve gelecekle ilgili tüm kaygılarımız yetmezmiş gibi çocuklarımızı da bu tercihlerimize mahkûm ettik. Daha yaşını yeni dolduran çocuklarımızı kreşlere emanet etmeye başladık. Anaokulu, ilkokul derken üniversiteyi bitirene kadar farklı kurumsal eğitimden geçen çocuklarımız, bunların her aşamasında kurs, etüt, özel ders tercihlerinden dolayı ailesiyle birlikte olduğundan da fazla yabancı insanlarla hayatın en güzel yıllarını tüketmeye devam ediyorlar.
Hiç biri çocukluk doğallığını hayatlarının herhangi bir evresinde yaşayamıyorlar. Çoğu Sokak oyunlarını hiç bilmez. Apartman kültürü zaten çocuklarımıza sokağı ve mahalle arkadaşlığını çoktan unutturdu. Sokakta düşe kalka büyümeyen çocuklarımız yardımlaşmayı, paylaşmayı, arkadaşlığı, zorluğu, bir şeyler başarmayı hiç öğrenemiyorlar. Yüzü gözü toz ve terli gelme şöyle dursun, üzerini kirletme endişesi taşıyan çocuklarımız zaten bunlara yaklaşmıyor. Televizyon kanallarında “Kirlenmek güzeldir” reklamları çocukları oyuna değil, annelerini daha fazla deterjan tüketmeye teşvik etme amacı taşıdığından, konu mankeni olarak kullandıkları çocukların hayatına hiçbir şey katmıyorlar.
Günümüzde insanlar bilgiye çok hızlı ve kolay erişebildikleri için, okumaktan, araştırmaktan yeni bir şey üretmekten uzaklaşmaya başladılar. Donanımlı, deneyimi, kendi sorunlarıyla baş edebilen, rol model insan sayısı gittikçe azalıyor. Bu anlamda hayatın doğal akışına dönmek zorundayız. Çocuklarımızı eğitirken onun çocuk dünyasını yaşamasına fırsat vermek zorundayız. Bu konuda toplumsal hafızamızda yaşanmış pek çok pratikler vardır.
Bizler mahalle aralarında misket oynayarak, topaç çevirerek, su kanallarında yüzme öğrenerek, parklarda Tommiks ,teksas gibi yabancı çizgi karakter kahramanlarını okuyarak okuma alışkanlığını, okulda ise Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarından toplumsal değerleri öğrenerek büyüdük. Bizim kuşak hayata dair pek çok eğitim pratiğini sokak da oyunlarla, bağ ve bahçede çalışarak ve yaz tatillerinde harçlığını biriktirerek öğrendiler. Çıraklık eğitim ve terbiyesini buralardan aldılar. Tercihlerini kendileri kullandılar ve yaptıkları işinde ustası oldular.
Günümüzde sosyal medya ve TV kanalları her bireyi, aileyi ve toplumu, kim ne istiyorsa, kimin neye ihtiyacı varsa ve kim neyin peşinde koşuyorsa, isteğe göre şekillendirerek, bağımsız ve bağlantısız birey ve aile modelleri oluşturmaya devam ediyor. Günümüz insanı her şeyin kolay elde edilenine ve rahat bir hayatın peşine düştüler. Sosyal medya ile istediği herkesle iletişime geçen insanlar kendi kardeşiyle, anne ve babasıyla, çocuklarıyla, akrabalarıyla ve komşularıyla olması gereken doğal iletişimde ciddi problemler yaşamaya başladılar.
Önceleri bir kuşak çatışması kavramı kullanılırdı. Bu ise bir çeyrek asırlık yaş farkından, yaşam şartlarından, eğitimden ve düşünce farklılığından kaynaklanan problemlerin genel adıydı. Oysa günümüzde her alanda bir uyumsuzluk yaşanmaktadır. Bunları çözebilmek için aile danışma merkezleri, psikologlar, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları insanları mutlu edebilmek adına çalışmaktadırlar.
Pek çok insan bunalım takılıyor. Sürekli bir doyumsuzluk var. Hep gelecek korkusu ile yaşıyoruz. Bunun sonucunda her alanda birbirimizle bir yarış halindeyiz. Evdeki çocuğumuz okula başlar başlamaz kardeşliyle, okulda sıra arkadaşıyla yarışa girmeye mecbur edilmektedir. Daha iyi olabilmek ve nihayetinde daha çok kazanabilmek için. Bu tercihlerimizden dolayı paylaşma, dayanışma ve birlik olma adına güzel şeyler yapamadığımızdan her yarış toplumsal dinamiklerimizi yok ediyorlar.
Netice olarak bireyi, aileyi ve toplumu korumak için, sınırları belli olan bir dünyada, bize tanınan hayatında bir sonu olduğunu düşünerek, hepimiz kendi sınırlarımızı çizerken, başkalarına ait olan sınırlara girmeden yaşamayı ve ortak değerlerimizi paylaşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bunun içinde mutlaka dünü iyi okumayı, bu günü anlamayı ve yarının hedeflerini hep birlikte çok iyi belirlemeliyiz. İnsanı ve toplumu kendi dinamiklerimiz üzerine inşa edemezsek, daha ciddi problemlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.