Dünden Bu Güne Haricilik Anlayışı
Hariciler, Hz. Ali döneminde meydana gelen Sıffin Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmışlardır. Hz. Ali ve Muaviye taraftarları arasında meydana gelen bu savaşta, Muaviye taraftarları yenileceklerini anlayınca mızraklarının ucuna Kuran sayfaları takarlar ve “Aramızda Kuran hakem olsun” derler. Bunun üzerine çatışmalar durur, görüşmeler başlar. İşte bu hakem olayından sonra bir kısım insanlar” Sen insanları hakem kabul ettin, hâlbuki hüküm ancak Allah’ındır” diyerek Hz. Ali’nin saflarından ayrılırlar, işte bu ayrılanlara hariciler denmiştir.
“Hüküm ancak Allah’ındır” cümlesi Haricilerin sloganı haline gelir. Kendi inanç anlayışlarına o kadar bağlıdırlar ki, farklı bir anlayışı kabul etmediklerinden Hz. Ali’yi bile tekfir etmekten çekinmemişlerdir. Yaşadıkları toplum içinde özellikle ibadetlerine hassasiyetleri ile tanınırlar. Hz. Peygamberin tarifiyle, “ Sizden biri onların namazı yanında kendi namazını, onların orucu yanında kendi orucunu küçük görürler. Lakin onların imanı boğazlarını aşmaz.”
Haricilerin fikirleri basit, tasavvurları dardır. Bu yüzden dinde mutaassıp, muhakeme güçleri noksan insanlardır. Çabuk öfkelenirler, kolaylıkla infiale kapılırlar, sert tabiatlı, katı kalplidirler. Hoşgörüsüzlük, fanatiklik, kendinden olmayanlara kapıları kapatmak, kaba kuvvete, şiddete başvurarak politik değişmeyi etkilemek ve dar kafalılık bunların en belirgin özelliklerindendir.
Taşkın bir ruha, atılgan bir mizaca sahiptirler. İslam’a samimiyetle inanmışlardır, ancak düşünceleri yüzeyseldir. Onlar için hareket her zaman bilgiden önce gelir. Bu nedenle inançlarındaki samimiyet onları bağnazlığa, katılığa, hoşgörüsüzlüğe götürmüştür. Kendilerini bilgi değil, bir din haline getirdikleri slogan ve heyecanları yönlendirir. Muhalif olma düşüncesi gerçeğe ulaşmalarını engeller. Kuran’ı çok okur, zahir anlamına sarılır, kendi anladıklarının dışında başka bir anlam tanımazlar.
Kendilerinin haklılık ve doğruluğundan öylesine emindirler ki, her an ölmeye, kendilerini feda etmeye hazırdırlar. Hiç bir önemli neden olmadan tehlikelere atılmaktan sakınmazlar. Onlara göre küfür ve imanın ortası yoktur. Kendileri gibi düşünmeyen bütün insanları kâfir sayar, öldürülmeleri gerektiğine inanır ve bu yolda son derece acımasız davranırlar. Bu anlayıştan dolayı, Hariciler gayr-i Müslümler yerine hep Müslümanlarla uğraşmışlardır.
Neredeyse bir iman esası konumuna yükseltilen dini hoşgörüsüzlüğü siyasi alana da taşımak, kendinden olmayanlara karşı zora başvurarak sosyal ve politik değişmeyi sağlamaya çalışmak şeklinde özetlenebilecek olan harici siyaset anlayışının uzantılarını her dönem de görmek mümkündür. İslam Tarihi boyunca bazı grup ve fırkaların benzer radikal anlayışları bayraklaştırdıkları bilinen bir husustur. Hz. Peygamberin İslam Toplumu’nun oluşup gelişmesinde göstermiş olduğu esnekliği ortaya koyamayan Hariciler, kendilerinden olmayanlara zor kullanma yönteminden hiç vazgeçmemişlerdir.
Günümüzde bu harici anlayışın karakteristik özelliklerini taşıma açısından, insanların nerede durduğunun değerlendirmesini, toplumsal algıya bırakmanın doğru olacağı düşüncesindeyim.