Sadece Anlaşılmak İstiyoruz
Aralık Ayı’nda dünya genelinde bir gün, ülkemizde ise Mayıs Ayı’nda bir hafta boyunca yapılan programlarla hatırlanan ve ülkemiz nüfusunun yüzde on ikisini oluşturan insanlardan biri olan down sendromlu bir çocuğun babasıyım. Bu gün yedi yaşına gelmiş ve geçen yıl ameliyat olana kadar kalbi de doğuştan delik olan, zihinsel engelli olarak tanımlanan bir çocuğu her türlü engellere rağmen, onu ailecek Allah’ın bir emaneti olarak gördüğümüzden, en iyi şekilde korumaya ve yetiştirmeye çalışıyoruz.
Bizim gibi engelli bireyleri olan, aslında bu kavramı pek kullanmak istemiyorum, çünkü bizler özel birer aileyiz ve çocuklarımızın da çok özel olduğuna baştan beri inanan biriyim, bizim dünyanın insanları temel de üç önemli algıyı sürekli yaşayarak hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar.
Bunların ilki, tıbbi anlamda muhatap olduğumuz bazı sağlık personelinin bizlere olan yanlış bakış açıları ki, bu konuda eşimle bu gün geldiğimiz nokta da acaba, bu sefer gideceğimiz sağlık personeli çocuğumuzu tedavi ederken bizlerin moralini bozmak için ne söyleyecek diye kaygısını taşımadan edemiyoruz.
Örneğin, bizim çocuğumuz doğuştan sağlık problemli olarak dünyaya geldi. Bu güne kadar çocuğumuzun farklı zamanlarda tedavilerini yapan pekçok sağlık personeli, hep aynı soruları sordular. Eşime, kaç yaşındasınız? Neden bu yaş da doğum yaptınız? Doğumdan önce test yaptırmadınız mı? Böyle bir çocuğu neden dünyaya getirdiniz? Bu çocuğu yetiştirmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz? Buna benzer daha pek çok sorular…
Sonunda bu sorulardan şunu anladık ki, bizim çocuğumuzun onlara göre yaşama hakkı daha ana karnında sonlandırılmalıydı. Bunlar yaşadıklarımızın sadece küçük bir örneği, bizim gibi özel bireyi olan her ailenin eminim ki her birinin anlatacak pek çok üzücü hikâyeleri vardır.
İkinci olarak, akraba ve çevremizdeki bazı insanların bizlere acıma duygularını ifade eden sözler kullanmalarıydıki, bu tür yaklaşımlar da içimizi ciddi anlamda acıtmıştır. Bu algıyı yıkabilmek için ailecek çok gayret sarf ettik. Çocuğumuzu gittiğimiz her yere götürdük. Tüm sosyal hayatımızın içinde ona da yer verdik. Ona verebileceğimiz sevgi ve ilgiyi en üst düzeyde göstermeye çalıştık. Bu gayretimizin sonucu olarak, insanlar bizlere acıma yerine takdir duygularını ifade etmeye başladılar. Nihayetinde ise, bizimle ortak kaderi paylaşan insanların ziyaret ettiği ve kendi çocukları hakkında fikir aldığı ve deneyimlerinden faydalandığı bir aile olmayı başardık.
Üçüncü ve en önemlisi olarak, çocuklarımızın eğitimi konusunda özel eğitim okullarının yetersizliği gerçeği bizlerin önünde duran en ciddi kaygılarımızdır. Devletin son yıllarda bu konudaki çalışmaları engelli bireyi olan aileleri ekonomik anlamda bir nebze rahatlatsa da şu an için, eğitim konusunda eksiklerimiz maalesef hala devam etmektedir. Umudumuz o ki, özel eğitim okulları bir an önce açılır da bizlerin bin bir zorluk içinde yetiştirmeye çalıştığımız çocuklarımızın hayatını kolaylaştırmada ümide dönüşür.
Sonuç olarak, bizler rehber uzmanlarının sadece işini yapan memuriyet anlayışıyla kitabi nasihatlerini duymak ya da aile bireylerimizi tedavi eden sağlık personelinin boş anlamsız bakışı ve sözleriyle karşılaşmak yerine, sadece anlaşılmak ve anlayışla karşılanmak istiyoruz. Artık teselli olsun diye söylenen ve klasikleşen “sizleri anlıyoruz” sözleri bizler için pek bir anlam ifade etmiyor.