Ölümüne Fedakârlık
Araştırma sektörünün lider kuruluşlarından Barem, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yıldönümünde 2014 yılsonu araştırmasında “Ülkeniz için savaşır mısınız? Konulu bir araştırma sonucu yayımladı. Bu araştırmaya göre, ülkeleri bir savaşa girerse savaşmaya gönüllü olanların oranı, dünya da 63 ülke içinde ortalama %60 iken Türkiye’den katılımcıların %73’ü savaşırım demiş. Savaşmayacakların oranı ise % 27 olmuş. %13 ise kararsızlar çıkmış. Barem, araştırmasını bilgisayar destekli telefon görüşmesi yoluyla, ülkemizin 12 ilinde 18 yaş ve üzeri Türkiye nüfusunu temsilen 1000 kişiyle görüşerek gerçekleştirmiş.
Türkiye dışında diğer yerlerde ” Ülkem için savaşırım” diyenlerin oranı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ da %72’ye ulaşırken, Asya %71’le ikinci bölge olmuş. Batı Avrupa ülkeleri ise, %53 oranı ile ülkeleri ve bayrakları için mücadele etmeyeceklerini söylemiş. ABD’de %44’ü, İsviçre’de %39’u, İngiltere’ de %27’si, Fransa’da %29’u, Almanya’da %18’i, İtalya’da %15’i, ülkeleri için savaşmaya hazır olduklarını söylemiş. Japonya^da ise, bu oran yalnızca %11 olmuş.
Bu sonuçlarda gösteriyor ki, ülkelerin teknolojik üstünlükleri, askeri ve ekonomik güçleri orada yaşayan insanların ülkelerine olan bağlılığın ve yapacağı fedakârlığın kıstası olmuyor. Bize gelince, insanımızı diğerlerinden farklı kılan ve gerektiğinde ülkesi için savaşmaya her zaman hazır olduğunun altında yatan sebepleri burada uzun uzadıya izah etme yerine, gündemden bir örnek vererek bu konuyu insanların idrakine bırakmanın doğru olacağı kanaatindeyim.
Geçtiğimiz günlerde Şırnak’ın Cizre ilçesinde terör örgütü PKK üyeleriyle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada, bir özel hareket komiseri yaralanmıştı. Bir tank üzerinde çatışma bölgesinden uzaklaştırılırken, bir asker onun üzerine yatarak teröristlerden gelebilecek kurşunlara siper olmuştu. Sosyal medyada ve haber ajanslarında izlediğimiz bu görüntü, eminim ki ülkesini ve milletini seven herkesi duygulandırmış, çoğumuzun da gözlerini yaşartmış ve “ İşte biz buyuz” duygusunu hepimize yaşatmıştır.
Kendini kurşuna kalkan yapan bu askeri, birliğine döndüğünde tabur komutanı yanına çağırarak, yaralanan polisin üzerine neden yattığını, çünkü kendisinin de vurulabileceğini sorar. Aralarında geçen konuşma askerimizdeki insan sevgisini, fedakârlık anlayışını ve ülkesi için her zaman ölmeye neden hazır olduğunu açıklamak için sanırım yeterli olacaktır.
Komutan: Neden yaralı polisin üzerine yattın. Ya seni de vursalardı?
Asker: O abimiz evli ve dört gün önce bir çocuğu oldu. Evladı yetim büyümesin istedim.
Komutan: Senin kimsen yok mu evladım?
Asker: Yaşlı bir anam var köyde komutanım. Başka da kimsem de yok. Ben ölürsem, ağlarsa anam ağlar.
Komutan: Başka ağlayan olmaz mı evladım. Bu vatan, bu millet senin. Adın neydi senin?
Asker: Mehmet komutanım.
Komutan: Biz size boşuna Mehmetçik demiyoruz. Annemize telefon ettiğinde selamlarımı ilet, ellerinden öptüğümüzü söyle.
İşte bu inançla terörle mücadele eden güvenlik güçlerimiz pek çok imkânsızları başararak, girilmez denen yerlere girmişler, alınmaz denen yerleri almışlar ve üstün başarılara imza atmışlardır.
Sözün özü, bu ülkeyi sevmemiz ve her türlü fedakârlığı yapmamız için pek çok nedenlerimiz vardır. Şayet böyle düşünmeyip de ülkesi ve insanları için akla gelmeyecek plan ve hainlik yapanlara gelince, sizin için artık yolun sonu gözüktü. Mademki bu ülkeyi sevmiyorsunuz, o zaman sizlere kapılarını açacak ve vatan edineceğiniz bir yer elbette vardır. Nereye gidecekseniz bir an önce ait olduğunuz yerlere gidin. Biz buraya aitiz ve bu ülkede ölümüne yaşamaya devam edeceğiz.