Amaca Ulaşmak İçin Her Şey Mubah mı?
Makyavel, ülkelerin kurtuluşunun kuvvete dayanan ulusal devlette olduğuna inanan, ulus-devlet düşüncesinin ilk temsilcisidir. Bu nedenle de ulusal devlet yapısının babası sayılır. Makyavel’in felsefesini temsil eden ana düşünce ”Amaca ulaşmak için her araç yasaldır” fikridir. Ancak her araç derken, bu araçların ahlaki, hukuki hatta dini bir sınırı yoktur.
Makyavel’in bu düşüncesi geniş kitleler tarafından benimsenerek hem Avrupa hem de İslam coğrafyasında uygulama alanı bulmuştur. Bu anlamda hiç de temiz bir sicile sahip olmayan Avrupa medeniyetinin, yaşadığı iki dünya savaşında nasıl bir insan kıyımı ve yıkım yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Bu savaşlar esnasında hiçbir insani ve ahlaki kurala uymayan Batılı Devletler, bütün savaş suçlarını işlemişlerdir. Çünkü amaçlarına ulaşmada Makyavel’ist felsefeyi tamamen uygulamışlardır. Bütün bunlar ortadayken, aynı zihniyetin insanları günümüzde demokrasi, insan hakları ve özgürlük kavramlarını bizlere utanmadan dayatmaya çalışmaktadırlar.
Kendi ırkdaş ve dindaşlarına geçmişte kuralsız ve orantısız güç kullanan Avrupa, İslam coğrafyasında ise işgal ettiği her yerde uluslar arası anlaşmalarla yasak olmasına rağmen kimyasal silahların her çeşidini kullanmaktan, insanlara toplu katliam yapmaktan ve akla gelebilecek her türlü insanlık suçunu işlemekten bir an bile tereddüt etmemiştir. Onların sahip olduğu tek bir felsefi anlayış vardır, o da amaca ulaşmak için her şey yasaldır ilkesidir ki bundan asla vazgeçmediler. Bu gün dünyanın farklı yerlerinde bunlar sürekli yaşanırken, hiç kimse kalkıp da hala Batı’nın sahip olduğu evrensel değerlerden bahsetmesin.
Makyavel’in fikir babalığını yaptığı, amaca ulaşmada her aracın yasal olmasının bizdeki karşılığı ise, mubah kavramıyla kendi uygulama alanını meşrulaştırmıştır. Dinen yasaklanmış olan pek çok mesele, kişisel yorumlarla gerçek anlamından uzaklaştırılarak mubah kavramıyla kamufle edilmiştir. İslam tarihine baktığımızda mubah kavramı ile işlenen pek çok cinayet haklı gösterme gerekçesi olmuştur. Hz. Osman (ra)’nın evini muhasara ederek şehit edenler, Cemal ve Sıffın savaşlarını körükleyerek sonunda Hz. Ali (ra)’ye ihanet eden Hariciler, bir Müslüman’ın kanının dökmeyi mubah kılarken, elbiseye bulaşan sinek kanının abdesti bozup bozmayacağını tartışma konusu yapmışlardır.
Devletin bekası için kardeş katlinin caiz olduğuna fetva verenler, güç ve otoriteden çekinerek tereddüt edilen konuları mubah kavramıyla çözmede çok cömert davranmışlardır. Amaca ulaşmada yalanın, hilenin ve çeşitli tuzaklar kurmanın caiz olduğunu söyleyenler, yapılan haksızlıkların ve kul hakkı ihlalinin maslahat gereği yapılmasından dolayı mubah olduğuna karar verebilmektedirler. Amaçlarına ulaşmak için, İslami kavramları bazı kanat sahiplerinin yorumlarına bırakanlar, alınan kararlara hiç tereddüt etmeden uymada bir beis görmemektedirler.
Sonuç olarak, şayet amaca ulaşmada her yolu mubahlaştırırsak o zaman ahlaki, hukuki ve dini tüm değerleri keyfileştirmiş ve insanın bütün evrensel değerlerini yok etmiş oluruz. Geride ise, ne insan kalır ne de devlet otoritesi. Böylece batan gemide hepimiz boğuluruz.