ÜMMETİN YETİMLERİ
Sizi bu yazımda sınırlarımızı aşıp Afrika da bir ülkeye götüreceğim. Sonra tekrar yaşadığımız gerçek hayata getirip, onu biraz sorgulamayı deneyeceğim. Bu yazacaklarım ülkemizden binlerce kilometre uzağa hiç tereddüt etmeden giden, nerede bir kardeşimin yardıma ihtiyacı varsa, ben orada olmalıyım diye düşünen ve bunu eyleme dönüştüren, bir hizmet ehli insanın anlattıkları ve çektikleri görüntüleri içermektedir. Çünkü o, dünyanın neresinde olursa olsun, inanan herkesin derdini dert edinmiş, ümmet bilincine erişmiş, kardeşlik hukuku için rahatını bozmuş, ailesinin, ticaretinin ve dünyevi sahip olduğu her şeyin bir imtihan olduğuna inanmış, gönül ve hizmet ehli binlerce insandan sadece biri.
Bizlere öğretilen ve sabitlenen enler in dışında insanların, hizmetlerin, hayırlı işlerin, fedakârlıkların, Allah"a adanan hayatların olduğuna inanan ve bunu anlamaya çalışan ufku geniş, yüreği derin insanlardan olmayı başarmış biri. Vakıflarının İmam-Hatip Okulu açmaya çalıştığı, ismini çoğumuzun ülkemize gelen futbolculardan tanığı bir Afrika ülkesi. Şimdi, onun anlattıkları ve görüntülerini izlediğimde bende büyük bir sarsıntıya sebep olan insanların hikâyesine gelmek istiyorum.
Bahsedeceğim ülke Kamerun. Yazımıza konu olan insanların yaşadığı yer Maroua şehri. Bir örnek insan ve asrın kadın sahabesi Cemile anne. Şehrin varlıklı ailelerinden iken tüm imkânlarını ümmetin yetimleri için feda etmiş. Bir yetimhanede, yetim olan altı çocuğuyla birlikte, seksen üç yetimle tek başına ilgileniyor. Çünkü onlarla ilgilenmeyi İslam adına yapılacak en büyük hizmet olarak görüyor. Öyle ki, bu yetimhaneye gelen çocuklar Müslüman olarak yetişiyor. Diğer yetimhaneye gidenler ise, Hıristiyan kültürüyle yetiştiriliyor. Taştan ve ağaçtan İsa ve Meryem Ana heykeli oymak, domuz çobanlığı yapmak gibi meslekler ediniyorlar. Tavanı akan, duvarları dökülmüş bir mekânda yaşam savaşı veren bu fedakâr anneye, altı çocuğu varken neden bu kadar yetimle ilgilendiği sorusuna verdiği cevap zannederim, bu güne kadar bize öğretilen birçok ezberi altüst edecek düzeyde.Bu çocuklar benim de diğerleri kimin. Onlarda efendimizin ümmeti ve emaneti değil mi. Onlara biz sahip çıkmazsak, Hıristiyan oluyorlar. Yarın efendimizin yüzüne nasıl bakarız?
Bu söz hepimizi ilgilendirir sanırım. Yaşadığımız bu ülkede sahip çıkmadığımız, bana ne dediğimiz, kaygısı bana mı düştü diye düşündüğümüz, ben yeterince yardım ettim, birazda başkaları ilgilensin diye vazgeçtiğimiz, bir nesil yok mu? Onların değerlerinden uzaklaşarak, kilise ve cami arasında kalmasını, inançlarından bihaber yaşamasını dert edinmeyenler, o gün geldiğinde peygamberimizin yüzüne bakabileceklerine inanıyorlarsa, mevcut hayatlarını aynen devam ettirsinler.. Cemile anne şimdi ne yapıyor, belki merak edenleriniz olur. Bir yıl önce elli beş yaşında, zorluklara daha fazla dayanamayarak, Rabbi"nin davetine icabet etmiş bu fedakâr insan, ardında yetimleri bırakarak.
Bir de Maroua"da, tabanı kum, üzeri çadır ilkel ortamlarda hafızlık eğitimi alan, Kuran gönüllüleri var. Kuran ayetlerini kömür tozunu sulandırarak levhalara yazıp ezberliyorlar, sonra da siliyorlar. Ellerinde birer tasları vardır. Onunla abdest alıyorlar, yemeklerini yiyorlar ve onunla dilenerek karınlarını doyuruyorlar. Ya bizim ülkemizin şartlarına ne dersiniz? Her türlü imkânlara sahip, etsiz yemeklerin olmadığı kurslarımız, yurtlarımız ve hizmet evlerimizi düşündüğümüzde, bu kadar rahatlıkta insan yetiştirmek ne kadar zor değil mi?
Hülasa olarak, bilgisizleştirildiğimiz, o kadar çok hayırlı işleri, fedakâr insanları, dayanılmaz hayat şartlarını, gönül erlerini, bilmeden ve anlamadan hayatımıza kattığımız enler i bir defa daha düşünmeye ve sorgulamaya ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.
Son olarak bir notumuz olacak. Bu kardeşlerimizin yaşam şartlarının düzeltilmesi için maddi yardıma ihtiyaçları var. Onlara yardım etmek isteyenlere gereken iletişim sağlanacaktır.