İki Nesil Arasındaki Çaresizlik
Aralık ayı içinde bir yazı okudum, günlük gazetelerin birinde. Sizlerinde ilgisini çekeceğini düşündüğüm için paylaşmak istedim. Alman bir sosyolog tarafından Avrupa"da yaşayan Türk aileleri hakkında yapılan bir konuşmayı aktarmıştı. Gerçekten bu güne kadar birçok toplum mühendisinin belki de pek dile getirmediği bir konuya dikkatleri çekmek istemişti çarpıcı ifadelerle. Öncelikle gazetede yayınlanan yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Alman sosyolog Dr.Norbert Reermann, Almanya"da büyüyen Türk gençlerinin durumuna ilişkin ilginç bir tespitte bulundu. Çalışmak için Almanya"ya gelen Türk ailelerinin anne ve babalarını getiremediğine dikkat çeken sosyolog, dolayısıyla burada büyüyen gençler dedesiz ve ninesiz yetiştiler. Bu da büyük bir eksiklik. Bu eksikliği telafi etmek mümkün değil. Şeklin de konuştu. Reermann, yaşlıların gençlere, gençlerin de yaşlılara muhtaç olduğunu, bunlar arasında iletişim kopması durumun da sağlıklı bir toplumdan bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi. Yaşlı-genç ilişkisini usta-çırak ilişkisine benzeten Dr.Reemann, teorik bilgilerle usta olunamadığı gibi, yaşlı yakınlarıyla ilişkilerini koparan gençlerin, günlük hayatla ilgili meselelerde usta olmalarının mümkün olamayacağını belirtti. Huzur evlerine yollanan yaşlılara da değinen Dr.Reermann, Bu çok trajik bir durum. Ahlaki ve insani açıdan da onların huzurevlerine bırakılmaları doğru değil. Büyük tecrübelerden istifade edilemiyor dedi.
Bu önemli tespite sanırım hepimiz katılırız. Çünkü yüzyıllardır toplumumuzu ayakta tutan aile yapımızın dinamiklerinden birine vurgu yapıyordu Alman sosyolog. Bu durum Avrupa da yaşayan insanımızın imkânsızlık ve çaresizlik sonucu oluşan bir dramı. Ya kendi ülkemizdeki halimize ne demeli. Bu gün çok mu farklı bir durumdayız. Ülkemizdeki mevcut aile yapısının birileri tarafından, planlı ve maksatlı bir şekilde özünden uzaklaştırıldığını hepimiz biliyoruz. Bu güne kadar aile yapımızdaki bu tehlikeli çözülme konusunda çok şeyler yazılıp, söylense de, konunun önemine binaen tekrar hatırlatalım diye düşündüm. Çünkü hatırlatmanın fayda vereceğini tavsiye ediyor yüce Rabbimiz.
Yaşarken yaşlanmaktan korkmayan, huzurlu bir ortamda, İlahi huzura giden bir medeniyete sahip olduk yüzyıllarca. Örnek bir insandan, örnek bir aileyi, örnek bir aileden, örnek bir toplumu sunduk tüm insanlığa. Üç neslin huzur içinde yaşadığı bir aile modeliyle ümit taşıdık geleceğe, hiç kimse endişe duymadan geleceğine. Evlerimiz çok küçük fakat yüreğimiz çok genişti. Külfetleri paylaşırdık, birimize külfet olmasın diye. Torunlar dedelerinin ve ninelerinin şefkat kanatları altında hazırlanırdı hayata. Anne-baba değerini öğrenirlerdi anne babalarından görerek, yaşayarak. Külfeti paylaşmayı erdem gören bir toplumdan, nimeti paylaşamayan bir topluma hızla sürüklenir olduk. Evlerimiz büyürken, yüreklerimiz küçüldü. Servetler artarken sevgi ve merhamet duyguları azaldı. Önce yaşlı anne ve babalarımızın odalarını, sonra da evlerini ayırdık. Huzur aradık, huzur bekleyen insanlara huzuru çok görerek. Huzur evlerine gönderdik onları huzursuzluğa mahkûm ederek. Onların bilgeliklerini, bereketlerini, hayır dualarını uzaklaştırırken, huzurumuzu da uzaklaştırdığımızı fark edemedik. Yalnızlığa atarken anne babamızı, yalnızlığımızı hazırlattık, kendi ellerimizle kendi evlatlarımıza.
Batı toplumundaki yaşlanınca ne olacağım korkularını, yaşatmaya başladık bizlerde yaşlılarımıza. Onları eşimize, işimize feda ettik, bir gün ne ekersek onu biçeceğimizi düşünmeden. Çoğumuzun bildiği bir hikâye vardır. Zamanın birinde bir genç eşinin ısrarına dayanamaz ve ihtiyar babasını bir küfeye koyarak, tenha bir yere bırakır. Arkasını dönüp giderken baba evladına seslenir. Oğlum küfeni unuttun der. Gençartık ona ihtiyacım yok diye cevap verince, ihtiyar adam hayır evladım, bir gün sana da lazım olacak. Çünkü benim gibi yaşlanınca, evladın da seni bu küfeyle böyle atacak der. Hayatı boyunca unutamayacağı bir ders verir ona ve onun gibi düşünenlere. Bizim de bir kenarda bekleyen bir küfemiz varsa, vakit kaybetmeden lütfen hemen onu yakalım. Allah resulü (SAV): Ana babanıza iyilik ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin buyurmuştur. Bu sözden anlıyoruz ki, gençliğinde büyüklerine saygı duymayanlar, yaşlanınca küçüklerinden saygı göremeyeceklerdir. Bu gün insanımızın çocuklarıyla yaşadığı sorunların kaynağını birazda burada aramak gerekmez mi?
Ülkemizde on bin kişinin huzurevlerinde kalması, son verilere göre bin kişinin de, sırada beklemesi, üzerinde çok düşünmek lazım. Evlenen gençlerimizin çoğunun kısa bir süre sonra, ciddi aile problemleri yaşamasının nedenlerinden birinin de, bu insanların bilgi, tecrübe, bereket ve hayır duasından mahrum olmamız değil mi? Evlatlarımız neden istediğimiz gibi olmuyor diye üzülüyorsak, şu ayetteki tavsiyeleri hayatımızda bir daha sorgulayalım isterseniz. Yüce Rabbimiz İsra suresi 22. ayette şöyle buyuruyor: Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara öf bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.
İşte sözün en güzeli, başka yerlerde çözüm aramak niye?