BİZ ADANALIYIK
“Biz Adanalıyık” sözünü ilk defa çocukluk yıllarında duymuştuk. Hepimiz çok sevmiştik, ”Biz Adanalıyık çeketimizi satar, asfaltta yatarık” sözünü. Bunun ne anlama geldiğini bilmezdik, ama dil alışkanlığı ile yüksek sesle söyler, birbirimize karşı efelenirdik. Çünkü bu sözün kabadayılığın bir nişanesi olduğuna inanmıştık.
Seksenli yıllar yokluğun ağır baskısına rağmen, gençlerin ayakkabının topuğuna basıp, gömleğin yakadan üç düğme açtığı, İspanyol paça pantolon giyip, elde tespih sokaklarda volta attığı bir dönemdi. Mahallemizde neredeyse her evden insanlar gündelikçi olarak, bahçelere ve tarlalara çalışmaya giderdi. Fakat nedense çalışmaya gidenler hep kadınlardı. Peki, erkekler neredeydi?
Erkeklerin çoğu bu işleri beğenmiyor, kahvelerde akşama kadar vakit geçiriyor, çayı da borca içiyorlardı. Onların sigara parası ve cep harçlığı yazın sıcağında, kışın ayazında bahçe ve tarlarda çalışmaktan yüzleri yanmış, elleri çatlamış evin kadın ve kızlarına aitti. Bu adamların yolda bir yürüyüşleri vardı, sanırsın ki beyefendiler birer çiftlik ağası. Öyle ya, biz Adanalıydık.
O yıllarda beyaz altın denen pamuk toplama en çok gidilen işlerdendi. Geniş arazileri olan çiftlik ağalarını ilk defa halkımız siyah beyaz Türk filmlerinde tanımıştı. İmrenilecek ne güzel hayatları vardı. Tüm Türkiye Adanalıyı böyle tanıyordu. Evin erkekleri fiyakaları bozulur diye, pamuk tarlalarına gitmeyince, iç göçle farklı yerlerden mevsimlik işçi olarak insanlar gelmeye başladılar. Bu insanlar en ağır işlerde çalıştılar. Bu gün Adana’nın ticaretine ve siyasetine hâkimler. Bize gelince, konuşunca mangalda kül bırakmayız. Nasılsa bizde mavra çok.
Üniversite de okurken, bir arkadaşımız kız arkadaşını etkilemek için, Adana’da yüz dönüm pıtrak tarlaları olduğunu söylemişti. Ne bilsin garibanım pıtrağı, zannediyor ki o da pamuk gibi değerli bir ürün. Yine o yıllarda Turgutlu Köyünü, yılanla çuvala giren Kozanlıyı, adliye önü kavgalarını hep gurbette öğrendik. Bir de Adanalı denince, dine imana ve Allah’a küfreden insan anlaşıldığını öğrendik.
Bu gün ne üzücü ki, her ortamda insanlarımız çok rahat küfürlü konuşabilmekte, kutsallarımıza yapılan küfürler toplumsal bir kabullenişe dönüşmüş bulunmaktadır. Biz Adanalılara yönelik yazılan, konuşulan pek çok olumsuzluklar yanında, bizi anlatan ve farklı versiyonu olan bir yazıyı yumuşatarak, bir bölümünü sizlerle paylaşıyorum.
Adanalıyık, Allah’ın adamıyık. Uçağa kafa atar, trene çelme takarık.
Hem namaz kılarık, hem şarap içerik. Virajda sollarık, düzde basarık.
Gündüz pamuk toplarık, gece avrat hoplatırık. Ete para vermeyik, kuru fasulye yerik.
Tapanca, bıçak bizde oyuncak. Mapushane evimiz, kelepçe kol saatimiz.
Bici bici yerik, şalgam içerik. Çeketi satar, asfaltta yatarık.
Dört hanım alırık, genede doymayık. Mavrasız hiç kalmayık.
Adanalıyık, Allah’ın adamıyık.
Keşke Allah’ın adamı olabilseydik. Zira adamlığı hep yanlış yerlerde aradık.