Birbirimizi Anlamaya Çalışmak
Gündemi çok sık değişen bir ülkede yaşıyoruz. Bu nedenle olayları çoğu zaman ya çabuk unutuyor, ya da es geçiyoruz. Böyle olunca da medyamız ortaya atılan her konuyu günlerce tartışmaya ve yazmaya zaman ayıramıyor. Fakat bu gündem zenginliği günlük veya belli aralıklarla yazmak zorunda kalan insanlar için oldukça fazla konu bulma imkânı sağlıyor. Öyle ki her kes kendi alanıyla ilgili yazacak bir şeyler bulmada sıkıntı çekmiyor. Hatta köşe yazarlarımız bir konuyu yazmaya niyetlenmişken, ani gelişen olaylardan dolayı, yazısının konusunu değiştirmek zorunda kalabiliyor. Malzeme bol olunca ben de gündemi kaçırmamaya çalışıyorum. Özellikle kendi alanımıza giren her haberle ilgileniyor ve bazılarını sizinle paylaşıyorum. İşte onlardan birisi bu yazımızın konusu oldu. Bir magazin yazarımız bazen namaz kıldığını, hatta iki defa umreye gittiğini, bunun yanında içki içmesini gerektiren bir durum olursa da içtiğini söylemiş. Bunun Allah"la kendi arasında olduğunu, buna kimsenin karışamayacağını, bu konuda hesabını insanlara değil, Allah"a vereceğini, ayrıca bu tercihinin de kimseyi ilgilendirmediğini beyan etmiş.
Bu haberi yayınlayan kişi, yazarın bu açıklamalarının tartışma yaratacak sözler olduğunu ifade etmiş. Sanırım insanların namazla içkinin nasıl bir arada olacağını kabullenemeyeceğini düşündüğünden böyle bir yaklaşım göstermiş. Çünkü bizim insanlarımızın çoğunda içki ile namazın bir kişide olması yanlış bir algı olarak görülür. Elbette böyle düşünmekte haklı olabilirler. Ama birçok insanın böyle bir yaşam biçimini değerlendirmede eksik bir bakış açısı oluşturdukları kanısındayım. Benim anladığım kadarıyla bu kişi namazın kılınması gerektiğine inandığı gibi, alkol kullanmanın da Allah katındaki durumunun bilincinde olarak, bunun hesabını Allah"a vereceğini de zaten kabullenmiş durumda. Bu konudaki açık sözlülüğünden dolayı kendisini tebrik etmek gerekir. Çünkü günümüzde birçok insan ibadetlerini yerine getirirken, hayatlarındaki yanlışlar konusunda aynı dürüstlüğü maalesef göstermemektedir.
Çevremizde namaz kılıp ta ailesine kaba davranan, insanları arkasından çekiştirip kusurlarını araştıran, sözünde durmayan, yalan söyleyen kişilerin mevcudiyetini kim inkâr edebilir? Namaz kılmasına rağmen işinde hile yapanlar, işini savsaklayanlar, kul hakkını gözetmeyenler, namaz kılıp ta komşusuna eziyet edenlerin, hülasa güzel ahlakı donanamayanların başkalarının kusurlarını yadırgamaya hakkı var mı? Bunu sormak gerektiğine inanıyorum. Burada şu hususun özellikle bilinmesini isterim ki, ibadetlerine gösterdiği hassasiyeti, Allah"ın yasaklarına da gösteren insanlara gereken saygının bir öncelik olması gerektiğini her zaman savunmuşumdur. Ama başkalarının sözünden özüne ulaşanlar, onların ahiret durumları hakkında bile hüküm çıkaranların, öncelikle kendileri hakkında bir özeleştiri yaparak, hangi hataları yaptıklarını sorgulamaları gerekir diye düşünüyorum.
İnsanlarda bu yanlış kanaatlerin oluşmasında elbette pek çok insanın hataları olmuştur. Çünkü ülkemizde uzun yıllar dini kavramların nasıl anlaşılması gerektiği her zaman tartışma ve sataşma konusu olmuştur. Bu konuda ortaya atılan görüşler de çoğu zaman insanları itham edici, sorgulayıcı ve yargılayıcı bir tarzda olduğundan, dinin doğru anlaşılmasında birçok problemleri de beraberinde getirmiştir. En önemlisi ise dini kavramları hayatlarında ihtiyaca binaen yaşamaya çalışanlarla, dinin hayatın ta kendisi olduğuna inananlar arasındaki çatışmanın uzaması, toplumsal uzlaşıyı da engellemektedir. İnsanların inkâr ve ifsat yoluna gitmeden, dini algıladığı gibi yaşamaya çalışmasını anlamaya ihtiyacımız olduğu gibi, dini yaşamada iddialı olanlarında yapmış oldukları hatalarını başkaları tarafından dinde varmış gibi algılanmasına zemin hazırlamama gibi bir sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Sevdiklerimizi Allah için feda etmenin güzel bir örneği olan Kurban"ınızın kabullerin en güzeliyle makbul olması dileğiyle.