Toplumsal Huzurun Önündeki Problemler
Ebu Zer Gıffari"nin Bilal-i Habeşi"ye;Ey siyah kadının oğlu diye hitap etmesi ve bu sözünden dolayı peygamberimizin uyarısıyla pişman olup, başını toprağa koyarak Bilal ayağı ile yanağıma basıp çiğnemedikçe, vallahi yüzümü yerden kaldırmayacağım demesinin üzerinden 1400 küsur yıl geçti. Bu olay insanlar arasındaki ayırımcılığın ilk örneği olmadığı gibi sonuncusu da olmadı. O tarihten günümüze kadar renginden, ırkından, dininden ve dilinden dolayı ayrıştırılmış insanlarda oluşturulan kin, nefret ve düşmanlıkların acıları her dönem farklı isimlerle mutlaka karşımıza çıkmıştır.
Bir medeniyet projesi haline getirdiğimiz ve üç dine mensup insanların barış ve huzur içinde yaşamasının şifrelerini çözenlerin, uzun yıllara varan sabırlı çalışmalarının sonuçlarını ve acılarını ne yazık ki toplumsal hayatın her alanında yaşamaya başlayalı bilmem kaç nesil geçti. Bizim dışımız da İslam halklarının bu gün kendi aralarında yaşadığı facia zaten başlı başına bu ümmetin kaderi haline getirilmek istenmektedir.
Yarım yüzyıla yakın yaşadığım ve öncesini de yazılı kaynaklardan okuduğum, ülkemizde insanlar arasında işte bu ayrıştırıcı düşünce ve uygulamaların her gün bir yenisini yaşadıkça toplumsal barış ve huzuru bulma konusunda daha çok gayret göstermek ve sorumluluk almak gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda hiç de ümitsiz değilim. Çünkü bu güzel ülkede farklı düşünen insanların mahalle ve sokaklarının ayrıldığı, akşamdan sonra korkudan dışarı çıkılmadığı, ülkemizin birçok yerinde toplu taşıma araçlarının ayrıştırılmış insanları ayrı seferlerde taşıdığı günleri gördük. Ama bu gün görev yaptığım okulda bir zamanlar kavga yaptığım insanların çocuklarına eğitim veriyor ve onlarla çay içerek o günün yanlışlarını konuşabiliyoruz.
Geçmişte bütün bu yaşadıklarımızdan ders almayanlar olacak ki, bunların ayrımcı ve ayrıştırıcı eylem ve söylemleri birlikte yaşamanın önünde büyük bir engel olarak durmaya hala devam etmektedir. Daha önce Bizim kirveler diye bir yazı yazmış ve ilçemizde bazı okullarda bu insanların çocuklarıyla aynı sınıfta öğrencisinin eğitim almasını istemeyenlerin olduğunu ifade etmiştim. Bu ayrımcılığın ülkemizin birçok yerinde farklı alanlarda, farklı isimlerle görmenin huzursuzluğunun bir an önce sona ermesi gerekmektedir. Özellikle inandığı gibi yaşamak isteyen insanların örselenmesinden bir an önce vazgeçilmelidir.
Örneğin daha kısa bir süre önce başörtülü diye bir uçuş görevlisine pasaport kontrolünü reddederek, erkek görevli önünde sıraya geçmeleri, tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy"un tiyatroda mescit kurgusu üzerinden namaz kılmak isteyen insanlara hakaret etmesi ülkemiz insanının toplumsal huzurunu bozacak olan son örneklerdir. Peki, bu insanlar bir gün başörtülü doktordan tedavi olmayı veya başörtülü öğretmenden çocuğunun eğitim almasını reddederlerse ne olacak? Ya da seyahat esnasında namaz kılmak isteyen insanlara gösterilen tahammülsüzlük devam eder de, bir gün bazı seyahat acenteleri ilanlarına ve büro camlarına Namaz vakitlerine uyulur diye yazarlarsa buna nasıl tavır koyacaklar?
Yeri gelmişken özellikle şunu ifade etmek istiyorum. Bu ve buna benzer yazılarımdan sadece dünya görüşünü ve yaşam biçimini benimsediğim insanlara yapılan haksızlıkları savunduğum sakın anlaşılmasın. Kim ne surette inanırsa inansın ve kendine nasıl bir yaşam biçimi belirlerse belirlesin onlarında haksızlığa uğradığı her konuda yanlarında olduğumun bilhassa bilinmesini isterim. Çünkü benim inandığım değerler ancak bunu gerektirir.