BAHÇE SAHİPLERİ
Biz vaktiyle “Bahçe Sahipleri”ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar, sabah olurken mahsullerini devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar, istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından kuşatıcı bir afet bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi.
Sabah olurken birbirlerine seslendiler, ”Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin” diye. Yolda yürürken fısıldaşıyorlardı, “Sakın bu gün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diye.
Yoksullara yardıma güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde; “ Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız” dediler. Yok, yok doğrusu biz mahrum bırakılmışız.
İçlerinden en makul düşüneni şöyle dedi; “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim? Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz kendi kendimize yazık etmişiz dediler. Ardından kabahati birbirine yüklemeye başladılar.
Nihayet şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz. Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz Rabbimizin hoşnutluğunu arzuluyoruz. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.(Kalem Suresi, ayet;17/33)
Rivayete göre bu bahçe Yemen’in Sana yerleşkesinde bulunuyordu. İlk sahibi hayırsever bir insandı ve bahçenin mahsullerinden fakirlere mutlaka pay ayırırdı. Bu salih insan vefat edince, çocukları fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan vaz geçtikleri gibi, haberleri olursa kendilerinden isterler diye, sabah erkenden bahçelerinin mahsulünü toplamaya giderlerdi.
Ayetlerin ifade ettiği bu insan tiplerinin örnekleri Allah resulünün zamanında mevcut olduğundan bunlar bahçe sahiplerinin başına gelen felaketle uyarılırken, Allah Teâlâ Kuran’ın evrensel mesajıyla da kıyamete kadar bu algıda olan insanları uyarmaktadır.
Günümüz bahçe sahiplerinin bir yılın emeği olan ürünlerinin bir gün ya da bir gece de, aşırı soğuktan, yağmur, dolu ve fırtınadan nasıl yok olduklarının örneklerine çoğu zaman şahit olmaktayız. Elbette bu insanların tamamının, bahçelerinin ya da sahip oldukları ve aynı hükümde olan servetlerinin hayrını asla yapmıyorlar anlamında bunları ifade etmiyorum. Ama bu tür bir felaketle karşılaşınca bunun yalnızca bir doğa olayı olarak algılanmayarak, Allah’ın bir sünneti olduğunun da anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Allah binlerce yıl önce gerçekleşmiş bir kıssayı her dönemin çağdaş insanlarına bir ibret osun diye idraklere sunmaktadır ki, her kes kendisine bir emanet ve imtihan vesilesi olarak verilen servetlerin asıl sahibinin kim olduğu bilinciyle yaşasınlar. Eğer“ Sahip olduğum her şeyi ben kazandım, tasarrufu hakkında da ben karar veririm” diye düşünen varsa, Allah senin servetin hakkında karar verdiğinde artık gelecek felaketten seni koruyacak bir güç kalmamış demektir.