Kültür Müslümanlığından şeker bayramına
Allah Resulü (sav) İlahi görevlendirmeyle muhatap olduğunda, ilk önce örnek bir insan ve örnek bir toplum modeli oluşturmak için çalışmaya başlamıştı. Bunu yaparken de en çok zorlandığı husus, kavminin atalarından gelen ve bu yeni dinle uyuşmayan geleneklerini terk etmeye direnmeleri olmuştu. Hiç kolay olmasa da yirmi üç yıla yakın bir mücadele sonunda, tertemiz kaynaklardan beslenen, ideal bir insan nesli oluşturmayı başarmıştı. Yaşadığı sürede bu neslin eski geleneklerine dönmemeleri için, gereken her şeyi yapmış ve kendisinden sonra da insanların yine eski cahili adetlerine dönme endişesini de hep dile getirmişti.
Evet, öyle de olmuştur. İslam dininin kapsam alanı genişleyip, farklı kültürdeki insanların bu dine girmeleriyle, ne kadar titiz davranılmaya çalışılsa da, birçok batıl söz ve uygulamalar olduğu gibi İslami hayatın içine nüfuz etmiştir. İlk dört halife, bu kültürel istilanın İslam"ın aslını bozmasına fırsat vermemeye çalışsa da, sonraki dönemlerde ne yazık ki Hz. Peygamber adına, âdete hadis uydurma yarışına bile gidilmiştir. Böyle olunca da zamanla bir takım şekilsel ve görsel uygulamalarla İslam"ın özünden uzaklaşılmıştır. Bunun sonucunda hayatın tamamını kuşatması gereken din, belli zaman, mekân ve günlerde insanların sığınma ve ihtiyaç bildirme seanslarına dönüştürülmüştür. Daha da ileri gidilerek, Allah"la insanın iletişimini sağlama adına bir sürü aracılar ihdas edilmiştir.
Bu açıklamaların paralelinde, hayatın dışına atılan İslam"ın, nasıl bir kültür Müslümanlığına dönüştüğüne dair bazı örnekler vermek istiyorum. Hz. Ömer zamanında bazı insanların, Hz. Peygamberin Mekkelilerle Hudeybiye anlaşmasını yaptığı ağacın bulunduğu yere giderek burada nafile namaz kıldıklarını duyunca, halife bir görevli gönderip bu ağacı kökünden söktürmüştür. Böylece onun kutsallaştırılarak, bir şirk aracı haline getirilmesini önlemiştir. Günümüzdeki bir takım türbe ve yatırları ziyaret anlayışı işte bu nevi bir kültürel din olgusunun tezahürüdür. Yoksa duvarlarına sürülen eşyaları, bez bağlamaları, sadece burada namaz kılma anlayışını ve bütün isteklerinin orada karşılanacağı beklentisini hangi dini delillerle izah edeceğiz. Bunlara benzer örnekleri elbette çoğaltmak mümkündür.
Özellikle bazı kavramlar aslından koparılıp, uyduruk bir takım söylem ve eylemlerle içi doldurularak dini bir kültür oluşturulmuştur. Örneğin şu an eda etmekte olduğumuz oruç ibadetini tamamlamanın mutluluğunu içeren Ramazan bayramına şeker bayramı nitelemesini yapanların, kurban bayramını da kavurma bayramı diye tanımladıklarını sanırım hatırlarsınız. Şunları da ilave edecek olursak,dini nikâhın adının imam nikâhı olarak söylenmesi, cenazelerde alkış tutulması, siyah kıyafetler giyilip, siyah gözlük takılması, namaz ibadetinin basitleştirilerek, Eğil eğil kalk, kabul edecek Hakk. diyerek, adeta bir eksersize dönüştürülmesi,Benim kalbim temiz denerek birçok dini mükellefiyetlerin terk edilmesi,Üzümünü ye bağını sorma uydurmasıyla helal haram hassasiyetinin yitirilmesiyle İslam"dan kopuk bir kültür Müslüman"ı modeli oluşturulmuştur.
Evet, küçük bir çocuğun bile Cehennem ateşiyle korkutulduğu, cezalandırıcı bir Allah anlayışını bırakarak, korkudan ziyade ümidin ve merhametin hayata hâkim olduğu, sevgi dolu bir İslami anlayışa dönmek, ancak bu yanlış kültürel din anlayışından kurtulmakla mümkündür. Bunun çözümü de, Allah resulünün bizlere bıraktığı iki emanetine sahiplenmekten geçtiğine inanıyorum. Ramazan Bayramınızın bayram tadında olması dileğiyle.