İsrail Zulümden Asla Vazgeçmez
İsrail zulüm devletinin Gazze’de başlattığı orantısız katliam bir ayını doldurdu. Bu süreç içinde farklı kesimlerden pek çok insan mevcut fotoğrafa bakıp, kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmeye çalıştı. Ülkemizin değişik yerlerinde duyarlı sivil toplum kuruluşları da, ümmetin bu ortak acısına hep birlikte tepkilerini ortaya koydular ve koymaya da devam ediyorlar. Bu eylemlere ümmet bilinci oluşmuş ve bu zulmün acısını yüreğinde hisseden pek çok insanımız, gerek bireysel anlamda gerekse, bağlı bulundukları birliktelik adına katkıda bulundular.
İsrail çapulcularının Gazze halkına uyguladığı bu son katliam her ne kadar lokal bir görüntü oluştursa da, aslında onların geriye dönük farklı zamanlarda Filistinli kardeşlerimize yaptıkları zulümlerin planlanmış bir parçasından başka bir şey değildir. Bütün bu yaptıkları yıkım ve katliamlara kısa vadede, anlaşma ya da barış adı verilen sözüm ona bir takım kurgu görüşmelerle ara verseler de, bu katliamların bir benzerlerini yapmaktan asla vaz geçmeyeceklerdir. Çünkü vazgeçmeleri Tanrıları Yehova’ın emirlerine itaatsizlik, hedeflerini terk etme, en önemlisi ise kendilerini inkâr etme olur ki, kimse bunu beklemesin.
Neden bu ifadeleri kullanıyorum, çünkü İsrail’in devlet anlayışı ve halkına verdiği ulusal bilinç tamamen dini temeller üzerine inşa edilmiştir. Bunun kaynağı da kutsal kitapları olan muharref (aslı bozulmuş) Tevrat da geçen emirlerdir. Bu emirleri uygulamada oldukça katı ve acımasızdırlar. Tanrıları Yehova’yı memnun etmek içinde mutlaka yapmaları gerekmektedir. Bunun dışında verecekleri hiçbir sözün ve anlaşmanın hükmü yoktur ve de olamaz. Neden olamaz,
Çünkü Muharref Tevrat’ın ifadelerine göre, Tanrı Yehova tarafından oğullarına miras olarak verilen yeryüzünü mülk edinmek, devlet kurmak, hürriyet sahibi olmak yalnız Yahudilerin hakkıdır. Yahudi olmayanlar için bu haklar söz konusu olamaz. Onların anlayışına göre Hz. Âdem’in oğulları, Yehova’nın oğulları olan Yahudilerin olması gereken yeryüzünü işgal etmişler ve gayri meşru bir şekilde kullanmaktadırlar. Buna göre Yahudi olmayanların elinde bulunan mal Yehova’nın mirasından çalınmış maldır.
Dünya krallığını kurma ya da Siyonizm diye de adlandıracağımız bu hedeflerine varma adına insanlarına daha ilk eğitimlerin de bu dini temelleri öğretmektedirler. İsrail okullarında sekiz yıllık temel eğitimde çocuklarına askeri eğitim vermeye başlarlar. Temel eğitimde öğrencilere verilen Tevrat dersleri örneğin matematik dersinden daha ağırdır. Sekiz yıllık temel eğitimi izleyen dört yıllık eğitim sürecinde de, Tevrat’la ilgili dersler yoğun bir şekilde verilmeye devam eder.
İlk aldığı eğitimle, diğer ırklardan üstün olarak Allah tarafından seçilmiş olduğu, muharref Tevrat’ta bildirilen ırklara karşı savaşması gerektiği, ancak tüm bu emirleri tutarsa vaadedilen topraklara ulaşabileceği beynine işlenmektedir. Eski İsrail başbakanlarından Menahem Begin bu konuda bakın ne söylemiş:” Bu ülkede iki halk için yer olmadığını anlamalıyız. Tek çözüm Araplardan arınmış bir Filistin’dir. İstisnasız tüm Arapları komşu ülkelere göndermekten başka yol yoktur. Tek bir Arap köyü, tek bir Arap kabilesi bile kalmamalıdır…”İsrail ordusunun Başhahamı da şu tavsiyede bulunuyor: ” Birliklerimiz, savaşta ya da özel baskında, sivil halkla karşılaştığında, herkesi öldürmelidir..”
Eğer bu gün Gazze’de gerçekleştirilen yıkım ve katliamların bire bir ifadelerini merak ediyorsanız, Tevrat’ta geçen bu katliamlarla ilgili emirlere bakabilirsiniz. Peki, İsrail askerleri bütün bu katliamları kutsal kitaplarındaki emirleri yerine getirme adına yaparken, bu gün bir Müslüman bir başka Müslümana diliyle ve eliyle zulmederken, acaba Kuran’da hangi ayetleri kendilerine referans alarak, bütün bunları yapmaktadırlar? Sanırım benim gibi pek çok insan bunun cevabını bilmek istiyor.