Hayatı kopyala yapıştır üzerine kurmak
Her konuda insanların hayırda yarışmasını isteyen bir medeniyete sahibiz. Sadaka-i cariye anlayışımız, binlerce kanaat önderini ve eserlerini insanlığa kazandırmıştır. Dünyanın her yerinde eserler bırakmış, birçok medeniyete ilham kaynağı olmuşuzdur. Zayıfların güçlüleri taklit etme geleneğini, yüzyıllardır Avrupalılar bizi örnek alarak sürdürmüşlerdir. Zaman gelmiş, bizler taklit kültürünün mahkûmu olmuşuz. Edebiyattan müziğe, sinemadan tiyatroya, giyimden aile yaşamımıza kadar, uzun yıllar kopyala yapıştır hayatımızdan hiç eksik olmamıştır. Eskilerin moda ve taklit kavramları günümüz de isim değiştirerek artık kopyala yapıştıra dönüşmüştür. Başkalarını taklit etme bir yana, kendi ilmi eserlerimiz bile güncellenemediğinden birkaç yüz yıl önce âlimlerimizin yazdığı, o günün toplum şartlarına cevap veren yorumlar, günümüze bazen olduğu gibi kopyalanmış, bu nedenle insanlarımızın karşılaştığı yeni meselelere çözüm üretmekte zorlandığımız olmuştur. Klasik anlayışın dışına çıkarak, yeni yorumlar getirenlere ise başta ihtiyatla yaklaşılmıştır.
Oysa peygamberimiz Bir günü diğer gününe eşit olan aldanmıştır.Diyerek sürekli bir şeyler üretmeyi, mevcut olanın üzerine yenilerini koymayı tavsiye etmişti.İlim müslümanın yitiğidir, onu nerede bulursa alsın. Buyurarak, kim yaparsa yapsın tüm yeniliklerin taliplisi ve onlara karşı önyargısız olmamızı istemişti. Bunun en güzel örneğini de mescidine asılan kandille ilgili tavrıyla göstermişti. Temimdari adındaki bir sahabe Suriye seyahatinde görüp beğendiği bir kandili getirerek, Allah resulünün mescidine asmıştı. Her kes merak içinde peygamberimizin nasıl bir tepki koyacağını beklerken, O mescidine gelip kandili görünce, kimin astığını öğrenmiş, sonra da Temimdari için,Sen bizim mescidimizi nurlandırdın, Allah"ta seni nurlandırsın.Diyerek, dua etmişti. Bu örnekte ashap peygamberimizin vermek istediği mesajı iyi okumuş, hiç biri Allah resulü dua etti diye yeni bir kandil getirerek mescide asma ihtiyacı duymamıştır. Peygamberi iyi anlayanlar, ilim adına nerede ne bulurlarsa, onu elde etmek ve üstüne yeni bir şeyler koyarak, İslam medeniyetine katmak için her türlü fedakârlığı yapmışlardır. Bu nedenle hiç bir İslam âliminin eserinde kopyala yapıştır bulmak mümkün değildir. Aksine onların eserleri yüzyıllardır Avrupa üniversitelerinde kaynak kitap olarak okutulmuş, birçok eser onlardan kopyalanarak, yeni bir eser gibi sunulmuştur.
Günümüz de ilimden kültüre, kurumsallaşmadan bireyin kendisine kadar, kopyala yapıştır anlayışı hayatın her alanına yansımıştır. Özellikle insana kendisine ait olan her şeyin sorgulatılması, bu konuda her türlü kitle iletişim araçları kullanılarak, toplum da ideal insan modeli sunulmaya çalışılması kimlik arayışını da beraberinde getirmiştir. Bunu bilen toplum mühendisleri insanlara mutlaka bir model oluşturmuş ve kitlelere servis yapılmıştır. Birçok insandan onlar gibi olması ya da onlar gibi olmamız istenmiştir. Kimileri hakkın da kitaplar yazılmış, filmler çekilmiş ve toplumsal bağımlılık yapan diziler hazırlanarak, buradaki insan karakterleri ve yaşam biçimleri milyonların zihnine ve hayatına taşınmıştır. Böyle olunca da kopyala yapıştır mantığıyla aynı model insanlar istenir olmuştur, Kopyalama eşler ve işler istenmiş. Kopyalama eğitim anlayışı ve eğitimli çocuklar beklentisi hiç bitmemiştir. Kopyaladığınız bir yazı, yazdığınız aynı tür bir yazıya uyabilir. Ama insanın hayatını kopyala yapıştır yaparak tasarlayamazsınız. Konuşulan her söz, yazılan her yazı paylaşmak içindir. Başkalarına aktarmak, daha çok insana ulaştırmak ve faydalandırmak içindir. Ama insan öyle değildir. Hiç bir insanın meziyetlerini olduğu gibi başkasına kopyala yapıştır yapamazsınız. Elbette örnek alacağımız insanlar olacaktır. Ama muhatabımıza Sen neden filan gibi olmuyorsun? anlayışını dayatmanın, insanı mevcut kimliğiyle çatışmasını istemekten öte bir şey getirmemiştir.
Bununla da kalınmamış, kurumsallaşmadan bireye kadar inen kopyala yapıştır anlayışından, aile yaşamımız da nasibini almıştır. Örneğin, insanın eşinin yanında, bir başkasının eşinde görüp beğendiği meziyetleri övmesini, çocuklarımızı başkalarının çocuklarıyla karşılaştırarak, onlar gibi olmalarını istemeyi neyle izah edeceğiz. Çocuklarımızın farklı özelliklerini görmeden, eşimizin başkasında olmayan meziyetlerini tanımadan, bu tür bir yaklaşım aile içinde büyük zihni sarsıntılara sebep olmaktadır. Şunu unutmayalım ki, hepimiz özeliz. Başkalarının özeli de bize asla uymaz. Mizahi bir örnekle konuyu bitirmek istiyorum. Televizyonda itilmiş ve kakılmış tiplemesi yapılmış bir program izlemiştim. Kocasından sürekli fiziki şiddet gören kadın, ev temizliğine gittiği yerde, evin sahibesinin eşine olan tavrını izlemiş ve akşam eve dönünce aynı tavrı eşine yapmak istemişti. Sonuç olarak; Diğer ailede gördüğünü aynen kopyalamak isterken, yapıştırı eşi gözünün üzerine yapmıştı. Elbette böyle bir örneği tasvip etmiyoruz. Ama toplumda benzerlerinin az olmadığı da bir gerçek