Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Hüzeyfe FINDIK
Hüzeyfe FINDIK
Bir Engelli Ailesi Olmak

3 Aralık tarihi“Dünya Engelliler Günü” olarak ilan edilmiş.8,5 milyon özel ilgi ve eğitime ihtiyacı olan insanın bulunduğu ülkemizde, bu sayıya her gün yenileri eklenmektedir. Bazılarının zihinsel bazılarının ise bedensel engeli olan bu insanların yanında, bir de bu özel insanlara şaşı bakan düşünce engelli insanlar var ki, asıl eğitime ihtiyacı olanların bu insanlar olduğu kanaatini taşıyorum.

 

  Sekiz yaşında “Downsendromu” kız çocuğu olan bir aile olarak, bu anlamda karşılaştığımız pek çok insan ne yazık ki, bizde bu algıyı oluşturdu. Her ne kadar kendileri bu gün sağlıklı birer insan olsalar da, bir gün onlardan biri olabileceklerini nasıl düşünemiyorlar doğrusu izah edecek söz bulamıyorum.

 

Pek çok insanın hayatının oldukça uzağında olan bu özel insanların dünyasına aile olarak, bizler de kızımız Kardelen Eylül’le birlikte girdik.2008 yılının 5 Eylül gecesi kızımız kucağımıza verildikten sonra başlamıştı Fındık ailesinin hikâyesi.

 

Hiçbir sağlık problemi olmayan üç çocuğumuzdan on iki yıl sonra, ailemize yeni bir üyenin katılacağını öğrendiğimizde ne kadar da sevinmiştik. İlk aylarda bütün kontrollerde bir sorun gözükmediği söylenmişti bize. Yedinci ayında doktorumuzun, çocuğun gelişiminin geri olduğunu ve tavsiye edeceği bir hastaneye gitmemizi istemesiyle bir endişe düşmüştü yüreğimize.

 

  Bu endişeden dolayı aynı gün bir başka doktora muayeneye gitmiştik. Doktor bey bizi dinledikten sonra, çocuğumuzla ilgili muayeneyi yapacağını, fakat bundan önce endişemizin kaynağı ile ilgili bir hususu öğrenmek istediğini söylemişti. “Diyelim ki çocuğunuzun bir sağlık problemi var. Onu bu haliyle kabul etmeye hazır mısınız? Şayet siz her halükarda onun doğumunu istiyorsanız, bizim bu konudaki söyleyeceklerimiz sizin için çok da önemli olmasa gerek. Ayrıca tıbbi anlamda size bildireceğimiz teşhis de yanılma payımız da her zaman vardır” diyerek sanırım her doktorun bu tür durumlarda ailelere göstermesi gereken en doğru yaklaşımı bize göstermişti.

 

 Ve beklenen gün gelmiş, kızımız sezaryenle riskli bir doğumla kucağımıza verilmişti. İlk saatler her şey normal gözüküyordu. Sonradan öğrenmiştik ki, hemşireler doğum gerçekleştikten hemen sonra çocuğumuzun“Downsendromu”olduğunu anlamışlar, fakat doktorun söylemesini beklemişlerdi. Doktorumuzda bizlere bir şey söylemeyerek, bir başka hastanenin çocuk doktoruna havale etmişti.

 

  Gittiğimiz çocuk doktorunun kızımızı görünce, “Mongol bebek” sözünden hiçbir şey anlamamış, onun bu bebeğin bir genetik tahlillerini yaptıralım demesinden bile iyi gitmeyen bir durumun olduğunu anlayamamıştık.

 

 Günler böyle geçerken ikinci hafta sonunda çocuğumuzla ilgili gerçeği bir doktor arkadaşımızdan öğrenmiştik. Bizim çocuğumuzla ilgili durumu bilmediğimizi anlamış olacaklar ki, bir akşam eşiyle evimize ziyarete geldiler. Arkadaşım çocuğu muayene ettikten sonra onun “Downsendromu” olduğunu ve aynı zamanda kalbinin de üfürüm hissettiğini söylediğinde, o güne kadar hayatımın en büyük şokuyla karşılaşmıştım.

 

O konuşurken başımın döndüğünü ve ayağımın altındaki zeminin adeta kaydığını hissetmiş, yüzümün rengi ise eşimi endişelendirecek şekilde değişmişti. Onun uyarmasıyla biraz kendimi toparlayabilmiştim. Ondan sonrası mı? Eğitimcisinden rehber uzmanına, sosyal çevremizdeki insanlardan akrabalarımıza kadar kendileri adına üzüldüğüm birileri, bizlerin morallerini bozmak ve çocuğumuzun bu şekilde doğumunu kabullendiğimiz için, adeta bizi pişman etmek istercesine söyledikleri birçok zorluğu yaşaya yaşaya yıllar geçip gitti. 

 

Daha doğmadan önce benim Kardelen,  ablasının ise Eylül ismini verdiği kızımız şu an sekiz yaşında. Bu süreçte en ağır sözleri ne yazık ki, bazı doktorlardan duyduk. Hatta bir tanesi bu tür çocukları anne karnında teşhis ettiklerinde, doğumuna bile izin vermediklerinden bahsettiğinde, bu insanların sahip olduğu zihin yapısı açısından acaba benim çocuğum mu, engelli yoksa bunlar mı diye düşünmüştüm. Sahi size engelli olan kimdir?

 

  Kardelen Eylül şu an bizim her şeyimiz. O’nunla birlikte evimizin bereketi arttı. Bunu ilk günden itibaren her zaman hissetmişizdir.O bizlerin mutluluk ve neşe kaynağı oldu. O’nu öylesine sahiplendik ki, ilk günden itibaren yüreğimizin en nadide köşesine taşıdığımız gibi,  sosyal hayatımızın da her yerinde ona mutlaka yer ayırdık. O’nu asla kendimize yük görmedik, usanmadık yılmadık, çaresizlik göstermedik. O’nun bir tebessümüyle tüm sıkıntılarımız unuttuk, öyle ki onsuz bir hayatı düşünemez noktaya geldik. Üniversitede okuyan diğer üç çocuğumuz, O henüz konuşamasa da sadece onun sesini ve nefesini duymak için çok sık telefon ederler, sadece onunla birkaç gün birlikte olmak için zahmetli yolculuklara katlanırlar.

 

 SÖYLENECEK ÇOK SÖZ VAR AMA Bizim gibi ailesinde özel bir ferdi olan herkese seslenmek istiyorum. Ne olur onlara sevgi, şefkat ve merhamette kusur etmeyelim.Bizlere Allah’ın bir emaneti olan bu insanları kendimize yük olarak görmeyelim.Farkına varamadığımız pek çok nimetin onlar vesilesiyle bize ikram edildiğinden en ufak şüpheniz dahi olmasın. Sizi kabullenmeyen ve sizin yaşama sevincinizi öldüren insanları muhatap bile almayın. Emin olun asıl acınacak olan, sadece onlardır.

 

 

 

 

Bu yazı toplam 23274 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Tuncay Sakallı / 03 Aralık 2015 Perşembe 07:42
Rabbim hakkı ve sabri tavsiye edenlerden eylesin sukrunuzu arttirsin. ....
100 %
Beğendim
Beğenmedim
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber