Yazmak Yaşamaktır*
İnsanlık eleğinde sallasam seni tüm vücudun düşecek, biliyorum altta kalacaksın: adın elekaltı
Kalbinin üzerine kürek kürek ahlâk atsam olur mu?
Yoksa sendeki kalp değil kuyu mu?
Yönel oldu mu?
Yönelişlerin en ayrıcalıklısı insanın kendi vicdanına doğru olanıdır.
Hayatı yaşanır kılan yiğitliklere bu kadar uzak olman değil acı olan: tanımaman
Bamteli değildir ki insan da en erken basılacak yer.
Öğrenememişsin belli.
Gazeteci dediğin ayaktadır her daim: megafonla sövüp, fısıltı ile özür dilemek de neyin nesi: sen uyuyor musun yoksa?
""Fiil"" değilsin ki kulağından tutup sözcüklerimin içine çekeyim seni!..
Kalbimi kırmak ne kelime!
Sadece ceketimin kolunu kırdınız, ceketim alçıda, kalemlerinizi suç aleti torbasına koydular, sizleri de gözaltına.
Bilirim her insanda az buçuk aktörlük vardır.
Aktörlüğün en kötüsü ise kalemle yapılandır.
Mürekkebin mavisine, kâğıdın beyazına ihanet ederek hemde
Senide vurmuşlardı: Hatırla!
Kamulaştırılmış ağızlarla
Ben karınca inadı ile aşkını sırtlamış, dağlara çevirmiştim yüzümü Toroslara
O ağızlara tükürmedim bile. Terörist cümlelerin dilime yaptığı gece baskınlarını, üşüyerek püskürttüm.
Takılmadım nefsimin çalılarına, yoluma gittim.
Alınyazılarına saygılı olmayı, kendi alınyazıma da bağlı kalmayı seçtim.
Sükûtumu gazete duvarlarına ""tüfek"" gibi astım.
Peki, sen ne yaptın?
****
Şimdi yüreğim ıslandıkça ve tepelendikçe ""keçeleşmekte.""
Biz Yörükler; keçeliyiz, keçeleşiriz ama kekelemeyiz
Ağzımda zencefil ve karanfil taşırken sövemem ki!
Ondan söz kıtlığım.
İçimdeki ""Sözcükler Beyliğinin"" töresini bozamam, zorlamayın.
Öldürdüğünü insan gömmeli, sürüklememeli
Kedilerin bakmayın kuyruğu ile oynamasına ""Zemheri Güneşi"" bu.
Vicdan azabını yüklemeli zanlının boynuna değil mi? Ben de onu yapıyorum.
""Ekşimiş süt"" gibi yazılar sadece kokuyor, okunmuyor.
Kokusu da bir ömür geçmiyor bilirsin.
Yanan zamanın küllerini boşaltmaksa yaşamak!
Bu, ne için?
İnsan; vicdanı ile hesaplaşıyorsa devamlı: genç kalır, tığ gibi
Değilsesini söylemeyim.
Çelik adamlar değiliz; kandan ve çamurdanız.
Bana bu yetiyor ya sana?
****
İçimizde bitmeyen hücum emirlerini veren kim?
İnsan kendi insanlığı ile girdiği savaştan galip ayrılabilir mi?
Var mı örneği?
Ben ""Medinetül Fazılanın"" yolcusuyum, kombinelerimin tamamı O
Hiç akmamış gözyaşları taşırım avuçlarımda, avuçlarım: Osmanlı tokadı olmadığı vakitlerde.
Yâda etime saplanmış bıçakları çıkarmaktır yolda işim.
Kalemimle
Kalemim cımbızdır bana.
İğnedir-ipliktir bana kalemim, yaralarımı dikmek için
İnsanın ancak gizemli cümlelerle özgür olduğunu öğreten kalemim.
Sesleri yakaladığım, sessizliğe adadığım, kalemim.
Darasını almadan sırtlanmadım kelimeleri. Her harfin sırrını sakladım, utandırmadım onları.
Harflerim dostlarım kadar yakın oldular, terk etmedik birbirimizi.
""Atık pillerin"" gözyaşlarına bile sağır olmadı kulaklarım.
Sile sile küçülmüş silgilere bile açık oldu kapılarım.
İnsan önce ""Âdem olmalı"" sonra ""Adam olmalıydı"" değil mi?
Âlemsiz kalemden, dinç olmayan sevinçten, ergin olmayan gerginden
Dörtnala uzaklaşmak gerek.
Daha büyüğümü?
Aha!
Desene turpun büyüğünü sona bıraktın.
Olsun. Turşucu yada şalgamcılar almazsa çorbacılar kesin alacaktır.
Not:(*)Ak gönlün, Pak dili Nuri üstada sonsuz saygılarımla