SANDIĞA AZ KALDI
Süvarisi kemankeşin okuyla şehit olmuş doru Arap atı gibi kaşarken zaman
Savaş alanı toprağa düşen kellelerle tozan toprağa bırakmışken havayı
Rüzgar istemeden donmuşsa, asılı kalmışsa, erken ölen erlerin acısından
Yüreğimi mahmuzlama
Gemlenmez gamların pençesinde ""şirpençe"" olmuşum
Yarpuzlar: suyla değil kanla yunmakta ortalıkta, meydanda, savaşta
Pınarların suyu dağdan yukarı akmakta
Dinmez ağrıların ağındasın
Farkındayım.
Kılıç sesleri bilemekte kulak zarımı tam kırkikindidir
Kırbaçların yakıcılığı, açların yıkıcılığından yeğdir.
Sahibinden çok, atı; sahibini tanır, asırlardır, binyıllardır
Yiğitler ot bitirmez iklimlerle gelir
Gözüyle ıstarlarda kilim eğirir
Öl ama mahzun olma.
*****
Hepimiz bir sandukaya yada sandığa koşmaktayız yalın ayak, başı kabak
Tozumuz kesif, nazımız keskin, niyazımız eksik!
Kervanlar haramilerden, ahali şakilerden sandığa doğru kaçmakta
Ocaklarda kazanlar: içlerinde; sular kaynamakta
Kim yıkanacak, kim yıkayacak, kim kalacak?
Hepsi meçhul ama her birisi aynı yatakta, ayakta, konuşmakta
Üzengilerin üzdüğü atlar gibi
Sandığa çakılan çivi ağlamakta.
Anlamadan ağlayamazsın.
Gülmek gibi değil yani, öbür türlü
Nefsin dört köşeli sarayı saltanat aşkıyla sallanmakta, sallamakta
Bu muharebenin gazileri; organlarını değil, urganlarını kaybetti.
Hepside ""Hamza"" gibi heybetliydi, kıymetliydi.
Hamza"sının kazasını yapmayan yenik varır sandığa
Terlemiş, yenilmiş, soluk-soluğa
*****
Son süvarilerde şimdi meydanda
Eller daha çok ak atmakta, kollar daha çok kılıç sallamakta
Dur hele!
Sürati olan değil niyeti olan varmakta menzile
Sandığın örtüsü altına yatacak olanı beklemekte
Yeşil.
Üzerinde ""her nefis ölümü tadacaktır"" ayetiyle
Beklemekte
Kendine koşanlara da kendinden kaçanlara da
Kollarını açmış olarak hemde.
Sandık az ötemizde sizi, bizi hepimizi
Musalla taşının üstünde, yeşil örtünün altında
Beklemekte