İNSAN, RAMAZAN VE BUNLARA DAİR
Âdem’in kıssasından bildik ki;
İnsan kendinin hicretinde yaşamaya mütemayil olagelmiştir, Âdem’in (as) “meşru olandan memnu olana” cür’etinden bu güne. İnsan en çok kadını dinlemeye, sözüne uymaya direnemez, ayak sürüyemez. Ve dahi şeytan da bunu bilesidir. Ettiğinden, kurduğu tuzaklardan bellidir. Bütün şeytaniler kadınla birlik olup gelir Âdemlerin yanına, üzerine, demine… İnsan ki hamuru (isterseniz, siz çamuru deyin) huzurda melekler cemaatinin önünde karılmıştır. O gündür bugündür kalabalıkları, akrabalıkları ve göz önünde oluşu, sahnede duruşu sever insan. Yalnızlık; insanın kendi fakirliğinin, eksikliğinin, yetersizliğinin yani aczinin karanlık sükûtudur. Kalple duyduğumuz. Erenler, ondandır belki, İmam Malik’in (ra) “cennetle cemaati seçmede muhayyer kılınsaydım cemaati seçerdim” demesi…
***
Ramazan, başkasından bişey öğrenilesi değildir ki; sanadır gelişi, kendini sana geri getirişi… İnsanın ilk vatanına (cennete), anne karnına (uzlete) ve dahi kabre (muhasebeye) konuluşuna yıllık değinidir. Temaşadır. İnsan kendi açlığının farkına varmadan kimin? Hangi? Açlığına muttali olabilir ki? Peki, insan kendi nefsinde deneyimlemediği hangi role yazdırmıştır adını bunca tarih? Bilen beri gelsin! Maliklik duygusunu kırmak olmasın, orucun hedefindeki gizli hikmet. Soymak, soyundurmak, sahip olduğunuz (ya da öyle sandığınız) şeylerden. İnsan insanı sevmek için yaratılmışken bunca dünya sevgisi neyle kırıla? Erenler oruç sana konuşur, gelişi sanadır ve Kur’an’ladır. Aç olmakla Kur’an’ın inişi, okunuşu ve anlaşılması arasında bir bağ olsa gerektir. Siz yiyerek, içerek kutluyorsunuz hala doğum günleri değil mi? Bunda da kadim bir ibret olsa gerektir. Yemeyi, içmeyi, üremeyi kes ama mukabelelere koş! Ne ki rabbin muradı? Midenin boş olması ile Kur’an okunması arasında nasıl bir bağ ola ki? Kur’an mı dolduracak terk ettiklerimizin yerini… Doyacak mıyız? Kanacak mıyız? Çoğalacak mıyız?
***
“Hikmet boş mideleri sever” erenler. Kur’an’ı Hâkim de öyle gibi. Bize varlık içinde yokluğun talimini niye veriliyor ki? Dirayet mi diyelim? Devamlılık mı? İrade mi? Beslenme alışkanlığımızı ters yüz ederek, on altı saat bedeni ihtiyaçların gurbetine atarak, hangi ilahi murad tezahür ediyor ki? İnsan yanılmaktan değil, ayıplanmaktan kaçar. İnsan yalnızlıktan değil yalnız kendi sesini duymaktan, sadece kendi kokusunu almaktan ve âlemle çıplak temastan korkar. İnsiyaki olarak, yalnızlık ya doğumdur, ya ölümdür bilir insan… Başkasının açlığı onun ihtiyacını değil benim mecburiyetimi hatırlattığı için kıymetli olmalı. Bişeyi başkasında tecrübe etmek ilimdir, kendinde tecrübe etmek ise irfandır erenler. O halde ramazana yakalanan değil, ramazanı karşılayan olun erenler. Oruç sizi tutmasa da siz sımsıkı tutulun oruca. Aklınızla, kalbinizle ve uzuvlarınızla… Oruç tutulası değil, tutunulasıdır. Güneş tutulunca kesilir ışığı dünyanın, oruç tutulunca kesilir gıdası şeytanın… Aha bunu da böyle bilin.