Dr. Onur YILMAZ
AZ ZAMANDA AZ EMEKLE ÇOK HAZ
Sosyal medyada A Milli Kadın Voleybol takımına gösterilen tepkiler malumunuz. Böyle durumları
anlamak için olayı sadece kendi özelinde incelemek yetersiz bence. Bir kişinin, topluluğun, kurumun,
ideolojinin vb hedef gösterildiği benzer durumlara bakarak daha geniş ve temeli sağlam bir kavrayışa
ulaşılabilir.
1993 de Sivas Katliamı'nda neler olmuştu, o dönemi hatırlayanlar zaten bilir. Hatırlamayanlar da
okuyarak rahatça 'fikir sahibi olabilir'. Özetle, Aziz Nesin'e karşı bir öfkeyle tetiklendiği 'iddia
edilen' ve sonra Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılan şair, yazar ve sanatçıları otelde diri diri
yakmaya kadar ilerleyen olaylar zinciriydi.
6-7 Eylül 1955 de İstanbul'un çeşitli semtlerinde, Atamızın Selanik'de doğduğu eve atılan bir bomba
haberiyle tetiklendiği 'iddia edilen' ve sonra gayrimüslim azınlıkları geniş olarak hedef alan,
canlarına, mallarına, itibarlarına kast edilmesinin yanında, tecavüzlerin de yaşandığı insanlık dışı
eylemlere kadar varan olaylar zinciri.
Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesi olayını hatırlayın. İçinde ne yazık ki
kolluk kuvvetlerinden bazı yetkililerin de yer aldığı bir plan dahilinde İstanbul'un ortasında
güpegündüz vurularak öldürülen bir aydın.
Dünyada benzerleri bolca var elbet: Hocali'de Ermenilerin Azerilere, Bosna'da Sırpların Bosnalı
Müslümanlara, 1930 lardan 40 ların ortasına kadar Nazilerin başta Yahudiler olmak üzere,
'kendilerinden' olmayan neredeyse her insana yaptıkları katliamlar.
İlla katliam boyutunda olması da gerekmiyor. Bir futbol takımının taraftarı olup diğer takımın tüzel
kişiliğine ve/veya taraftarlarına taraftarlarına sözlü ve/veya fiziki şiddet, aşağılama, değersizleştirme
eylemleri... Bir meslek mensubu olup başka bir mesleğin mensubu olanlara karşı kötüleme,
değersizleştirme eylemleri...
Ancak, son paragrafta yer alanlar, bir şekilde 'yatay ilişkide' olanlar arasında yaşanması bakımından
öncekilerden ayrılıyor. Kadın voleybol milli takımımıza karşı yapılanın en güncel örneklerinden birini
oluşturduğu durumlar ise, tepki gösterenlerin kafasında, apaçık veya gizliden gizliye var olan bir
'eşitsizlik ya da kot farkı' ile başlıyor. Yani muhatabının kendisinden daha başarılı, ünlü, zengin,
mutlu, huzurlu, şanslı...vb görüldüğü haller.
Bir insanın kendinden razı olabilmesi; kendisini dürüst, cesur, yetkin, güçlü, tutarlı, yararlı, değerli vb
algılayabilmesi için çok çeşitli yollar var. Daha gerçekçi, kalıcı ve sürdürülebilir yollar, ömür boyu kendi üzerine emek harcamayı, hayatın çeşitli zorlukları ve engelleri karşısında zaman zaman kaybetmesine rağmen yine de ayağa kalkıp yoluna devam edebilmeyi, sosyal, mesleki, ailevi ve özel yaşamında devamlı değişkenlik gösteren koşullara uyum gösterip ona göre değerler sistemini dinamik tutmayı ve en olmazsa olmazı da özeleştiri yapabilmeyi gerektirir. Epeyce yorucu ve sabır gerektiren bir süreçtir yani. Öbür tarafta ise, kendisine bir hedef bulup onu kötüleme kolaycılığı vardır ki, tüm bu bahsettiğimiz 'olumlu kendilik temsillerine' ait simülasyonlar doğurur. Bir kişiye, kuruma, takıma, millete, dine, ırka, olguya vb öfkeyle yaklaşıp onu değersizleştiren, ona hakaret eden, şiddet
uygulayan kişi, o eylemi yaptığı esnada kendisini duruma göre güçlü, cesur, yetkin, değerli, işe yarar,
üstün vb bir insanmış gibi algılayacaktır. Üstelik bunu 'çok az zamanda çok az emekle' yapmış
olacaktır. Verdiği haz ise muazzam büyüklüktedir.
Düşünün, örnek olarak toplumda kadın ve erkek rollerini, cinsiyet ve cinsel yönelim konularını, eski
medeniyetlerde, sonra da dinlerde erillik ve dişillik olgularına yaklaşım süreçlerini vb okumak,
araştırmak, bilgilenmek, kendi eksiklerini görebilmek, özeleştiri yapabilmek, başkalarına empatik
yaklaşabilmek gibi bir ömürlük gayret ve zaman isteyen işlere meyleden insan, kendisinden değişken
düzeyde ama, sürecin doğal dinamikleri gereği, ortalama olarak ılımlı bir memnuniyet haline
ulaşabilir. Ama voleybol takımının oyuncularına, kıyafetleri, cinsel yönelimleri, siyasi fikirleri vb
nedeniyle hakaret eden, onları tehdit eden, aşağılayan kişi, o eylemi yaptığı süre boyunca kendisini
ahlaklı, cesur, etkin, güçlü bir insanmış gibi algılar. İşte çok daha az zamanda (küfredecek kadar
zaman), çok daha az emekle (sadece küfretmek), çok daha fazla haz (üstünlük, coşkunluk hissi) elde
etmek... Bu nedenle, birilerini, bir şeyleri hedef alarak kötülemek, düşman görmek, saldırmak birçok
kişi için oldukça cazip bir fırsattır. Üstelik, önce kendisinden herhangi bir biçimde daha iyi (başarılı,
zengin, güçlü, etkili vb) durumda gördüğü birisini, bu kez o hakaretler üzerinden kendisinden daha
değersiz, güçsüz algılama fırsatı doğacaktır.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz saldırı ve diğer eylemlerin faillerinin, hayatlarının başka aşamalarında
da hedef gösterecek, saldıracak birilerini ya da bir şeyleri aramaları, genellikle öfkeli ve gergin
görünmeleri boşuna değildir. Bu öfkeden, bu gerginlikten elde ettikleri soyut kazanç çok büyük ve
maliyeti de çok düşüktür.
Ancak, az zamanda az emekle çok haz veren her şey gibi (örnek: alkol, kumar, esrar, diğer maddeler), zamanla, kendisine haz veren şeye devamlı ihtiyaç duyar hale gelir kişi. O şey olmadan da kendisini yetkin, güçlü, ahlaklı, işe yarar vb hissedemez hale gelir. Her yerde çatacak birini ya da bir şeyleri arayan, her koşulda öfkelenebilen ve saldırıya geçebilen kişileri bir de bu pencereden görünce, busaldırganlıktan kolay vazgeçmeyeceklerini daha rahat anlamak mümkündür.