Eylül mü desem, Ey Lâl mı?
Ağustos sıcağında;
İftar sofrasının
Soğuk suyunu,
Koynunda saklayan
Cam bardağın,
İpeksi buğusu!
Eylül kadar uzaksın, çatlamış dudaklarıma.
***
Zemheri soğuğunda
Cami avlusunun
Taş döşenmiş bahçesine
Göbeği camla kesilmiş olarak
Bırakılmış
Yetimler yavrusu!
Eylül kadar tuzaksın, üşüyen ruhuma.
***
Aşk meydanında
Leyla"nın tutunduğu
Züleyha"nın yırttığı
Âşıklık gömleğinin
Bağrı delik-deşik düğmesi
İliğine kadar deli!
Eylül kadar yakınsın, zırdeliliğin kıyısına.
***
Ölüm karşısında
Kerem kadar genç
Mansur kadar tutkulu
Ferhat kadar kararlı
Ey nazenin pervane,
Ateşini dışarıda arama!
Eylül kadar ateşsin, aslında, kendi kanatlarına
***
Ayrılık, sana yazılmış
Hüzün yüzünü senle sırlamış
Ölüm öncesinin sarılığı da sende
Ölünün yanağındaki buse de senin
Dillerimizi koparabilirsin kalbimizden
Ya yârimizin hayalini
Eylül; O" nu koparabilir misin, aşk sürgününden
***
Ey dilleri lâl eden Eylül!
Başımızdasın, kapımızdasın
Biz düşeli ""sevda od"una""
Kırk yıldır
Dört mevsim, on iki ay, elli iki hafta
Ne yana dönsek başımızdasın.
Eylül; kussak seni içimizden, gitmiyorsun, karşımızdasın.