Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Cezmi YURTSEVER
Cezmi YURTSEVER
FEKE’NİN YOLLARINDA … 16 Mart 1910

   -Tanin gazetesi muhabiri Ahmet Şerif, 1909 yılında yaşanan iç savaş sonrası Adana vilayetine ve bu arada Feke’ye geldi.

   -Feke’de Müslümanların ne kadar fakir ve eğitimden yoksun olduğunu gördü.

  -Tarlasını karasabanla süremeyerek keçi koşturarak ayak izlerine tohum atan köylüleri gördü.

 

     Mart’ın 19. on dördüncü günü sabahleyin saat dokuzda Feke’ye doğru Sis’ten hareket ettim. Sabah ayazı pek şiddetli idi. Her ne kadar yamçıma bürünüyorsam da hiçbir faydası olmuyordu.Hareketten bir saat sonra dağların içine girdik ve yükselmeye başladık.

     Yolumuz korkunç manzaralı dağların ormanların arasında dereler içinde devam ediyor. Bazen iniyor bazen tepeleri tırmanıyorduk. Pek nadir olarak rastlanan üç beş kulübeden başka hayata işaret edecek hiçbir eser görülmüyordu. Bu vahşet manzaraları karşısında bu hayatın bittiği zan olunan yerlerde yalnız devam eden çam ormanları ve bunların arasında uçuşan ötüşen kuşların ruhu okşayıcı nağmeleri biraz teselli veriyordu.Kar ancak dağların tepelerinde vardı. Ve artık erimeye başladığından her taraftan su sızıyor, dereler akıyordu.

     Bulunduğumuz noktaya göre Feke pek yakın gibi göründüğünden bir iki saatte varacağımızı zannettimse de yol yürüdükçe uzadı ve ancak saat on buçukta Feke’nin tepesinde bulunduğu dağın dibine varabildik.Buradan Feke’yi görmek için insanın başını epeyce kaldırarak havaya bakması gerekiyordu.Çünkü Feke tam tepededir. Yolun meydana getirdiği beş on virajı dolaşa dolaşa bir saatte Feke’nin kurulduğu tepeye çıktık.

     Sis’ten on sekiz saat hesap edilen ve iki günde gelinebilen Feke’ye biz bir günde on dört saatte varmayı başardık. Feke’de han yahut misafir kabul eden diğer bir yer olmadığından kenardaki kahvehanede barınmak fikriyle hayvanı oraya sürdük. Fakat üzüntü ile belirtmek gerekir ki, henüz on saat bir buçuk olduğu halde kahvehane kapanmıştı. Biraz beklemeden sonra kahveci geldi ve yatak filan getirerek bir köşede bana yer yaptı, sobayı da yaktı.

     Kazanın genel durumunu bilenler köylülerin pek fakir ve arazinin ziraate uygun olmadığını, bazı arızalı yerlerde açılan tarlaları hayvanla sürmek mümkün olmadığından  gayet yumuşak olan toprağın üzerinden üç beş defa keçi sürüleri geçirilerek tohum atıldığını ve bu tarlalardan bir daha ürün alabilmek için birçok senelerin geçmesi lazım geldiğini, çok defa bire üç derecesinde ürün alındığını, bazen tohumun da mahvolduğunu söylüyorlar.

     Bugün ekmek bulamayarak çam kabuklarını kurutup gıdalanan köylüler pek çoktur.

On sekiz bin kadar tahmin edilen genel nüfusun oturduğu köylerde okul adına bir şey yoktur, bir köy ayrı,ikişer üçer ev olmak üzere, iki üç saatlik bir mesafeye dağılmış olduğundan uygun yerlerde okul yapılması da pek güçtür. Cehalet bütün ağırlığı ile kalplere ruhlara hakimdir. Bir yerde cehalet bu kadar genel, tabi bir durumda bulundukça orada hayatı sefil yapan sebepler var demektir.Feke’de biri İslam biri Ermenilere ait, diğeri Protestan mezhebine girenlere mahsus üç okul olduğunu söylediler. Evvela en yakın olan İslam okulu denen yere gittim. Ufak bir oda , içinde erkek,kız otuz kadar çocuk. Bu çocuklar ile hoca yerin darlığı sebebiyle o kadar sıkışmışlar ki, adeta bir vücut haline gelmişler. Okul bilgi yerine pis koku yayıyor. İki yüz kuruş aylığı olan hoca efendi pek aciz bir adamdır. Çocuklar kendisi ile oynar, sakalını çekerler o da evin hizmetlerini çocuklara gördürür. Toprak olan damın üzerine “lo” denilen silindir taşı onlara çektirir. Kendisinin doğru imla yazdırmaya bir parça okumaya gücü yoktur. Vali beyin vilayeti dolaşması sırasında Feke’ye gelişinde çocuklar bir dilekçe düzenleyerek vermişler, maarif müdürü de beraber olduğundan buraya iyi bir okul yapılması vaad olunmuş.  

     İslam okulundan çıktıktan sonra,daha yüksek bir  tepede kurulu olan Ermeni Protestan okuluna gittim.okul binası övülmeye değer değilse de herhalde ötekinden iyidir. Erkek ve kız altmış öğrencisi vardır. Erkek öğretmen Protestanların vaizi olup, fahri olarak hizmet ediyor. Kızlarında ayrıca bir kadın öğretmenleri vardır. Burada İncil Türkçe okutuluyor. Ocuklar Türkçe parçaları iyiden iyiye okuyorlar. Yalnız okumak için eski bir okuma kitabı seçilmiştir. Okulda Türkçeden başka İngilizce de öğretiliyor. İngilizceyi bilmem, fakat Türkçede çocuklar bizim okuldakilerden ileridirler. Okulun karşısında yeni açılan bir Protestan kilisesini de ziyaret  ve yol gösteren öğretmen efendiye teşekkür ettikten sonra Ermenilerin okuluna gittim. Burada da kız, erkek elli, altmış çocuk var. Kızlar bir kadın öğretmenin idaresindedirler. Çocuklardan birine Türkçe kitaptan bir parça okuttum. Hiç düşünmeyerek okudu. Bu okulun öğrencileri Türkçede İslam okulunun hoca efendisine öğretmenlik edebilecek güçtedir. Okuldan üzgün olarak çıktığımı itiraf ederim.  Çünkü bu ziyaret Osmanlılar içinde İslamların özellikle Türklerin ne kadar çaresiz kaldıklarını pek iyi gösteriyor ve geleceği yapacak neslin de sönük bir halde yetiştirildiğini ibret olacak şekilde gösteriyordu.

 

 

 

    

Bu yazı toplam 26903 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber