Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Cezmi YURTSEVER
Cezmi YURTSEVER
ATATÜRK Zehirlenerek mi öldürüldü !

-Atatürk"ün hasta olduğu mart 1938 tarihinde açıklandı.

-Doktorlar hastalığın teşhisinde anlaşamadılar.

-Yabancı doktorların tavsiyesi üzerine idrar söktürmek için Saligran ilacı verildi.

-Saligran “Cıvalı sülfür” maddesi içeriyordu ve bileşiminde “zehir vardı”.


Ankara"nın havası çetin değildi. Çankaya köşkünün penceresinden yakındaki tepelere bakan adamın içinden geçen duyguları anlamak da mümkün değildi.Odaya kapanıyor,saatler,günler, aylar birbirini izliyor, yaşadıklarını düşündüklerini yazıya aktarıyordu. Bu hususta kendisine yardımcı olanlar da vardı. Askeri arşivlerden bulunan belgeler klasör dosyalara konmuş okunmak ve değerlendirmek üzere hazır bekletiliyordu. O"nun halkına söyleyeceği çok şeyler vardı. İdealleri,yaşadıkları,uğradığı ihanetler ve de hepsinden önemlisi “ölüm korkusu” içinde geçiyordu günleri… Geceleri kabus görüyor. Uyanıyor, ter basıyor,tekrar hayallere dalıyordu. Masasına uzatılan kahveler ve birbiri peşi sıra yaktığı sigaraların dumanları arasında ellerini şafağına dayadı ve yazmaya başladı. “Sözlerim” diye başladığı satırların başına “Nutuk” kelimesini yerleştirmişti.

22 Mayısı 23 mayısa (1927)bağlayan gece yarısı başını yastığa koyduğunda şiddetli bir göğüs ağrısı hissetti.Ağrılar dayanılır gibi değildi. Midesi bulanmış, vücudunu ter basmıştı. İçinde bulunduğu “Nutuk” yazım çalışmaları esnasında stres içinde olduğu belliydi.Ama şimdi bulantı ve kusmalar peşini bırakmıyordu. Doktora görünmesi ve tedavi olması gerekiyordu.

Olaydan hükümetin haberi oldu: Gazi Mustafa Kemal hastaydı… Sağlık Bakanı Dr.Refik Saydam ile Dr. Neşet Ömer Bey görüşerek Almanya"dan uzman doktorların getirilmesine karar verildi. Prof. Dr. Friedrich Kraus ve Dr. Ramberg acele olarak Türkiye geldiler. Türk doktorlar ile işbirliği yaparak Mustafa Kemal"i tedavi ettiler. Hazırlanan konsültasyon raporunda çocukluk yıllarında sıtma hastalığı geçirdiği “Yirmi yaşından evvel yakalanmış olduğu belsoğukluğu (blennoragie) sonradan birkaç kere nüksetmiş ve 12 yıl evvel sol taraftan bir piyelite sebep olmuştur” açıklamalarına yer verildi. Gençlik yıllarında girdiği cinsel ilişkilerden dolayı mikrop kapmıştı. Erkek üreme organları tahrip olmuştu. Ki 1923 yılında Latife Hanım ile olan evliliğinden de çocuğunun olmamasının sebebi de buydu.

Kalbinde bir rahatsızlık olup olmadığı araştırılmış ve”sağlam olduğu” görüşünde birleşilmişti. Ama şu açıklamalar onun içinde bulunduğu zor şartları gözler önüne seriyordu: “ Çok sigara içer ve gençliğinden beri alışık olduğu alkollü içkileri kullanır.Şu ciheti kaydetmek lazımdır ki, son dokuz sene zarfında dimağ ve hatta bedeni çok şiddetli bir sürmenaja maruz kalmıştır”… Ülkesi için gece gündüz uyumayan bir liderin kendi sağlığını tehlikeye atarak çalışması yansıyordu sağlık raporlarına…


1936 yılı kasım ayı içinde Atatürk"ün üşütmekten dolayı halsiz ve hasta olduğu öğrenildi. Dr. A. Arar ilk tedaviyi yaptı. Yüksek ateş ve terlemenin ciğerlerde su toplanması olduğu öğrenildi. Dr. Arar"ın tadavisi sonucu kısa sürede iyileşti ve normal haline döndü.

1937 yılı içinde görüntüsü birden bire değişmeye başladı. Saçları dökülüyor, alnı açılıyor, yürürken bile zayıfladığı dermanını kaybettiği her halinden belli oluyordu. Zaman zaman geliyor, karın ve bacaklarda kaşınmalar görülüyordu. Bu gibi hallerde sadece burna tampon konuluyor,kaşınan yerler elle ovuşturuluyordu. Geçen zaman içinde Atatürk"ün rahatsızlığı önlenemedi. 1938 yılı şubat ayı içinde Yabancı diplomatlar ile Dışişlerinde yapılan toplantıya geç katıldı. Mustafa Kemal"in üşütmekten dolayı rahatsız olduğu ve tedavi sonucu kısa sürede geçeği hakkında bilgiler verildi, kamuoyuna. Ancak Dr, A. Arar, Atatürk"ün durumunun kaygı verecek kadar tehlikeli olduğunu İçişleri Bakanı Şükrü Kaya"ya bildirmesi, Cumhurbaşkanı Celal Bayar"ın da gelişmelerden haberdar edilmesi üzerine Avrupa"dan uzman doktorların getirilmesine karar verildi. Fransa"dan gelen Dr. Fissinger, Türk doktorlar ile danışarak Atatürk"ü muayene etti. Karaciğerde büyüme olduğunun farkına vardı. Ve hastanın “alkole bağlı siroz” olduğu görüşlerini bildirdi.

Buraya kadar yapılan açıklamalar bir ülke liderinin sağlık şartlarındaki olumsuz gelişmelerin görünen yansımalarıdır. Atatürk, Mayıs 1938"in 20"sinden sonra güneye seyahat ederek Çukurova"yı, Mersin"i, Adana"yı son bir kez görmek, Hatay"ın Türkiyeye katılması hakkındaki planların sonucunu kısa zamanda almak istiyordu. Mersin"e geldiği günlerde katıldığı toplantılarda sık sık lavaboya gittiği ve burun kanamasını temizlemeye uğraştığı görüldü.


Ve 24 Mayıs 1938- Adana…

Bugün Adana"da insanı terleten güneşli sıcak bir hava var. Buğdaylar tarlalarda iyice sararmış, yakında biçilecek gibi… Şehirdeki Vali, kumandan ve yöneticiler telaş içindeler. Bugün sabah saatlerinde Tarsus"tan yola çıkarak Adana"ya gelecek treni bekliyorlar. Ve o an geldi. Trenin siren sesleri acı acı çaldı. Alkışlar arasında trenin açılan vagonundan elinde bastonu ile yavaş adımlar atan Atatürk"ün mevcut hali görenleri hem üzdü. Ve hem de düşündürdü. O bir zamanlar yedi düvele meydan okuyan adam gitmiş, onun yerine benzi sararmış solmuş, duygulu bakışlar içinde bulunan bir insan vardı, yürümekte zorlanan…

Şehir merkezindeki Atatürk Parkı önünde kurulan tören çadırı önünde yerini alan Atatürk ayağa kalkmak istedi.Ama zorlandı. Yanında bulunan yaverine “Askerler hızlı geçsinler” talimatını verdi. Sıra sıra ana yoldan geçen askerlerden süvari birliklerinin atlarını hızlandırdıkları görüldü. İşte o anda bir top arabasının arkasına oturmuş iki askerin sohbet ederek geçit resmine katılmaları olayını yakından izleyen fotoğrafcının eli deklanşöre gitti. Ve o anın görüntüsünü belgeledi. Kısa zamanda fotoğraf baskıdan çıkarıldı. Ve Atatürk"e gösterildi. “Bu ben miyim. Fotoğrafı kimseye göstermeyin ve yırtın” dedi. O anda mevcut fotoğraf yırtıldı ama asıl kopyası elde olduğu için tekrar basıldı. Atatürk"ün Adana"dan ayrılması kendisini görmek ve el sallamak isteyenlerin gözyaşları yansıdı fotoğraflara…

Atatürk, Ankara"ya gittikten birkaç gün sonra Afet İnan"a özel bir mektup yazdı:


“Afet,

Vaziyetim şudur: Bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Vakitsiz ayağa kalkmak, yürümek, hususiyle burundan yapılan atuşman (kan temizleme) üzerine gelen kusma neticesi , yapılan istirahatları hiçe indirmiştir. İstanbul"a gelince Hükümet reyimi (onayımı) almaya lüzum görmeksizin Fissinger"i getirtti.


Atatürk, hastalığının bir türlü önlenemeyişi karşısında telaşa hatta paniğe kapılmıştı. 1938 yılı içinde hastalığının arttığı bir zamanda tedavisi ile ilgilenen Türkiye"nin önde gelen doktorları vardı: Neşet İrdelp, Nihad Reşat Belger, Akil Muhtar Özden, Süreyya Hidayet Sertel,Mim Kemal Öke,Abreveya Marmaralı, Mehmet Kamil Berk, Mustafa Hayrullah diker…

Atatürk"ün vücudundaki kaşıntıların bir türlü bitmemesi, terleme ve üşütme dermansız kalması üzerine Yalova"ya gitmesi kaplıca tedavisi görmesi gerektiği kararı alındı. Ve1937 yılı sonlarında Atatürk dinlenmek üzere Yalova"ya geldi. Yanında Dr. Neşet Ömer ve Dr. Nihat Reşat Belger vardı. Atatürk, vücudundaki kaşıntıya çare bulunmasını istiyordu. Yapılan ilk muayene sonrası karaciğerin büyüdüğü anlaşıldı. Ama kaşıntının sebebinin kırmızı renkli küçük karıncaların ısırması olduğu açıklandı. Yarı şaka yarı ciddi bu görüşlerin ortaya konmasından sonra herkes köşk içinde karınca aramaya başladı. Bir tanede bulundu. Atatürk"e kavun,bamya, hatta enginar yemesi tavsiyeleri bile yapıldı. Günler geçiyor ama hastalık bir türlü iyileşmiyordu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar"ın devreye girmesi üzerine Avrupa"nın önde gelen tıp uzmanlarından Avusturyalı Dr. Eppinger ile Alman Bergmann"ın çağrılmasına karar verildi.

1 Ağustos 1938 Pazartesi günü, Dr. Eppinger Mustafa Kemal"in yanına gelerek tedavi etti. Bol bol kuvun karpuz yemesini tesviye etmişti.Ama Atatürk"ün sağlığı teşhis ve tedavi ile ilgili asıl toplantı 3 Ağustos 1938 Çarşamba günü yapılacaktı. Türk ve yabancı hekimler bir arada müşaverede (konsültasyon) bulunacaklardı. Toplantıya, Avrupa"dan gelen Eppinger,Bergmann, Türk doktorlar ve Başbakan Celal Bayar da katıldı. Atatürk"ün karnı şişiyor, yüzü sararıp soluyor. Zaman zaman kusma ve titreme nöbetleri geliyordu. Yabancı doktorların acil tedavi için “İdrar söktürücü” SALYGRAN ilacı verilmesi tavsiyesi haklı bulundu. Ve aynı gün 2 cc"lik salygran ilacı damardan şırınga ile verildi. Atatürk"e verilecek ilaçların önemli bir kısmının Fransa"dan getirilmesi gerektiği anlaşıldı. Ve öyle de oldu. 6 Ağustos günü Dr. Bergmann, son kez muayene ederek Atatürk"ün yanından ayrıldı. Özellikle “Salygran” ilacının verilmesi gerektiği üzerinde durdu Dr. Bergmann…

Günler geçti. Atatürk"ün rahatsızlığı bir türlü sona ermiyordu. 24 Ağustos günü bir şırınga Salygran ilacı daha verildi. Ancak ateşi 38 dereceye çıktı. Dr. Neşet Ömer, Atatürk"ün “intoxiation” halinde olduğunu gördü. Bahsi geçen kelimenin tıp dilindeki yazılımının Türkçe karşılığı “Zehirlenme” idi. Doktorların Atatürk"e ilaç tavsiyesi hep “civalı müdrir” yani “idrar söktürücü” özelliği olan SALYGRAN ilacının verilmesi idi. Sonraki günlerde Atatürk"ün rahatsızlığı bitmedi. Ve 10 Kasım 1938 günü saat 9"u 5 geçe son nefeslerini vererek ebedi aleme göç etti, öldü.

Atatürk"ün yaşadığı sıtma veya alkole bağlı siroz hastalığından dolayı öldüğü ileri sürülen ve belgelere de öyle yansıyan bilgiler bir araya getirildiğinde şüpheler ve sorgulamalar bir türlü bitmedi Tıp biliminin ilerlemesi ilaçların özelliği hakkındaki bilgilerin bilim dünyasına yansıması ile “Salygran” ilacının civa sülfür özelliği taşıdığı ve “Poisonous” yani “Zehir” özelliği vardı. Bu bilgilerin ışığında Atatürk"ün ölüm olayında yanlış tedavi dolayısıyla zehirli ilaç olan “Salygran” verilerek öldürüldü.

Türkiye"deki Mukaddes Üçgenimiz

Atatürk"ün şüpheli ölümü ile ilgili bir belgenin varlığını açıklıyoruz. Belge Türkiye Büyük Millet Meclisi kitaplığı, Es.No: 1970,20, Remiz: S.A.1376"da bulunmaktadır. Bahsi geçen belge içinde yazılı olanlar, Atatürk"ün öldürülmesinin perde arkasını aralaması bakımından önemlidir. 1,2,3,4,5 Eylül 1949 tarihinde Halk Cephesi"nin yayın organı Laiko Metopo gazetesinde Apostolos Grazos imzası ile yayınlanmıştır. Bahsi geçen yazıdan alıntıyı aynen sunuyoruz:


“Farmasonların anti-Kemalist olmalarına sebebiyet veren hadise, 1935"de Kemal Atatürk tarafından localarının faaliyetten men edilmesidir. Atatürk, bu kararı tatbik ederken, şahsını ve eserlerini tasfiyeye(ortadan kaldırmaya) matuf her türlü melanetlerin ve suikastların farmasonlar tarafından tertip edildiğini anlamış ise de resmi bir açıklamaya lüzum görmemiştir. Hakikaten Atatürk"ün tasfiyesi için tertiplenmiş gizli komplolar, şimdi zahiren Kemalist görünen yoldaşlarımız farmasonlar tarafından tanzim edilmiş olmasına rağmen, her defasında ademi muvaffakiyetle karşılaşmıştır.

Filistin siyon kolonilerini meydana getirmek için, Osmanlı İmparatorluğunu parçaladık. Bundan sonra yapılması elzem olan ikinci, üçüncü ve dördüncü vazifeler geliyor ve bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki: Doktor Abravaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar.

Bazı Avrupalı tıp dahileri,siroz mütehassısları, Sarı liderin hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk Hariciyesine bildirmişlerse de, Türkiye"deki mukaddes üçgenimiz ,meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Liderin tedavisinde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.

Sarı liderin ölümü bir gün meselesi haline gelmişti. Onun ölümünden her suretle istifade etmeli idik. Türkiye"nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı, bunun üzerine Kremlin"e davet edildi. Üstad Moskovaya vardığında yüzü sapsarı sararmış ve korkak, ürkek bir hale bürünmüştü. Sovyet Hariciye komiserliği, Nalçacı biraderimize samimi alaka göstererek kendisini hoşnut etmek için bütün imkanları seferber etmişti.

Moskova"ya ulaşmasının hemen akabinde, büyük ve şahane bir yerde ilk toplantı yapıldı.Ben, Laurenti Berya ile yan odada ses alma cihazıyla içeride cereyan eden muhavere ve müzakereyi takip ediyordum. Nalçacı, Türkiye"nin siyasi ve askeri icraatına ve kuvvetine dair etraflı malumat taşıyan,bir dosyayı tevdi etti. Birkaç gün sonra anladım ki, Nalçacı"nın tevdi ettiği bu dosyadan Kremlin çok memnun kalmıştı.

Nalçacı, Atatürk"ün mason doktorlar tarafından yanlış teşhis tedavi neticesinde öldürüldüğü, Türkiye Genelkurmayı tarafından öğrenilirse, gayet müşkül vaziyete düşeceklerini ve eğer bu akibete maruz kalırlarsa Kremlin"in Çankaya nezdinde siyasi bir tazyik yaparak serbest bırakılmalarının temini hususunda ısrar ediyorlardı. Yoldaşlar, her vesile ile Türkiye"deki mukaddes üçgenimizi müdafaa etmenin kendi menfaatımız icabı olduğunu izah ettiklerinde Nalçacı bundan memnun olduğunu anlatmağa çalışıyordu.

….Nalçacı"nın Atatürk"ün ölümünü müteakip, Nazım Hikmet"in riyaseti altında bir hükümetin teşekkülü, gayri ihtiyari bazı dedikoduların ve tereddütlü düşüncelerin çıkmasına yol açacak,. Ölümü tabii sebeplerden olmayıp, kasıt olduğu öğrenilirse mürteci Mareşal Çakmak"ın tabancasına hedef olunacağı itirazıyla karşılaştı”.

( Bak.Ogün Deli, Agoni, Ankara -2004, s. 166-169)


Kaynak: Cezmi YURTSEVER, Şifre kitabı

Bu yazı toplam 24277 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
hüseyin / 23 Mayıs 2009 Cumartesi 16:51
hocam şimdi Atatürk'ün ölümü nerden çıktı amma güzel olmuş,sence neden bu sadece bizim bilgimizde tüm türkiye buna dikkat çekmiyor yoksa osmanlı arşivleri gibi buda saklanmış belgelerde mi mevcut. .saygılar
100 %
Beğendim
Beğenmedim
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber