Çok Okunanlar
Karakter boyutu :  18 Punto16 Punto14 Punto12 Punto
Vedat KAHYALAR
Vedat KAHYALAR
vedatkahyalar@hotmail.com
GERİ KALMAK KADER DEĞİLDİ
Dünyanın her yerinde ekonomik krizler, savaşlar, sömürü ve adaletsizlik var. Ancak İslam dünyasının içinde bulunduğu geri kalmışlığın, bilimden ve üretimden uzaklaşmasının kökleri çok daha derinlere, tarihsel bir yön değişikliğine dayanıyor.
 
Altın Çağ: Bilginin ve Adaletin Yükselişi
 
İslam dünyası, Peygamber Efendimiz döneminde ve hemen sonrasındaki Raşid Halifeler çağında büyük bir adalet, liyakat ve paylaşım toplumu örneği sunmuştu. Ardından 8. ila 12. yüzyıllar arasında İslam medeniyeti, sadece dinî alanda değil, bilimde, sanatta, felsefede ve ticarette de dünyanın öncüsüydü.
 
Bağdat'taki Beytül Hikme (Bilgelik Evi), Endülüs'teki Kurtuba Kütüphanesi, Kahire'deki El-Ezher, Semerkant'taki Uluğ Bey Rasathanesi dönemin en gelişmiş bilgi merkezleriydi. Bu dönemde İslam dünyasında siyaset adamları, âlimler, entelektüeller ve tüccarlar birbirinden bağımsız ama birbirini tamamlayan güçlerdi.
 
Bu özgürlük ortamında İbn-i Sina tıbbın, Harezmi cebirin, Biruni astronominin, Farabi felsefenin, İbn-i Heysem optiğin temellerini attı. Batı dünyası henüz karanlık çağın içinde kıvranırken, İslam coğrafyasında bilgi, üretim ve sorgulama bir yaşam biçimiydi.
 
Kırılma Noktası: Düşüncenin Zincire Vurulması
 
Ancak 12. yüzyıldan itibaren tablo değişmeye başladı. Dini otoritelerin baskın hale gelmesiyle birlikte, felsefe, mantık, sorgulama 'tehlikeli' sayıldı. Gazâlî'nin 'feylesoflar küfre düşer' yaklaşımı, entelektüel merakı sindirdi. Bu dönemde pek çok düşünür ya susturuldu ya da Batı'ya göç etti.
İbn-i Rüşd, kendi memleketinde dışlanırken, fikirleri Avrupa'da 'Averroizm' adıyla Rönesans düşüncesinin fitilini ateşledi. İbn-i Haldun'un sosyolojiye öncülük eden 'Mukaddime'si, Arapça olarak yazılsa da yüzyıllar boyunca Avrupa üniversitelerinde okutuldu.
 
Batı dünyası bu dönemde tam tersine bir yol izliyordu: Rönesans ve Reform hareketleriyle kilisenin düşünsel tekeli kırıldı; matbaa ile bilgi yaygınlaştı; bilimsel yöntem gelişti; üniversiteler yeniden yapılandırıldı. Bilgi artık kutsal metinlerin değil, gözlemin, deneyin ve aklın konusu haline geldi.
 
Matbaa ve Bilginin Kaybedilişi
 
1450'lerde Gutenberg'in matbaayı icat etmesi, Batı için bir dönüm noktasıydı. Bilgi artık birkaç din adamının değil, toplumun geniş kesimlerinin eline geçebiliyordu.
 
Oysa Osmanlı İmparatorluğu, kağıdı Batı'dan yüzyıllar önce üretmiş olmasına rağmen, matbaayı 284 yıl gecikmeyle, 1727'de İbrahim Müteferrika sayesinde kullanmaya başladı.
Üstelik uzun yıllar boyunca dini eserlerin basılması yasak kaldı. Kur'an, meali ve tefsirleri el yazmasıyla çoğaltılmaya devam etti. Oysa İslam'ın ilk dönemlerinde Kur'an'ın anlamı üzerine düşünmek, yorumlamak, öğrenmek teşvik ediliyordu.
 
Aklın Susturuluşu
 
Fatih Sultan Mehmet döneminde başlayan bilimsel merak, medreselere matematik, astronomi, felsefe gibi derslerin girmesiyle bir 'Osmanlı Aydınlanması'na zemin hazırlamıştı. Ancak bu çizgi Yavuz Sultan Selim döneminde değişti.
 
Halifeliğin alınmasıyla birlikte Arabistan'dan getirilen selefi alimlerin etkisiyle akıl, sorgulama ve felsefe 'bid'at' sayıldı. Eğitim sadece dini bilgilerin tekrarı haline geldi. Toplumda eleştirel düşünce, bilimsel yöntem, özgür tartışma neredeyse yok edildi.
 
Bu durum, Osmanlı'yı fetihlerle büyüyen ama üretim ve bilgiyle güçlenemeyen bir imparatorluk haline getirdi. Zenginlik fetih ganimetlerinden, köle emeğinden ve toprak gelirlerinden sağlanıyordu; halkın eğitimi, üretimi, refahı ise ihmal edilmişti.
 
Aynı Yüzyılda Farklı Kaderler yaşmaktaydı
 
İslam dünyasında düşünce zincire vurulurken, Avrupa bilimi serbest bıraktı. İngiltere'de Newton'un fiziği, Fransa'da Descartes'ın akılcılığı, Almanya'da Kant'ın felsefesi doğdu. Bu fikirler Sanayi Devrimi'ni ve modern devletleri hazırladı.
 
Yahudi toplulukları da bu süreçte baskıdan çok, göç yoluyla varlıklarını sürdürdüler. Devletleri yoktu, ancak entelektüelleri, tüccarları, bankacıları özgürce faaliyet gösterdi. Eğitim, aile dayanışması ve bilgi aktarımı sayesinde kısa sürede dünya ticaretinde, sanatta ve bilimde söz sahibi oldular.
 
Geri Kalmak Bir Yazgı Değil, Bir Tercih
 
Bugün gelinen noktada, yüzyıllardır süren tecrübeler bize açık bir gerçeği gösteriyor:
 
" Hiçbir toplum, fikir özgürlüğü, adalet, eğitim, refah, üretim ve hukuk olmadan gelişemez.
Ne altın çağlar ne de yıkımlar kaderdir; hepsi düşünsel tercihlerin sonucudur."
 
İslam dünyasının yeniden ayağa kalkması, geçmişteki bu büyük medeniyetin ruhunu yeniden canlandırmasına bağlıdır. Bu da ancak aklı yeniden yüceltmekle, alimleri, üreticileri, düşünürleri özgür bırakmakla, adaleti ve liyakati temel almakla mümkündür.
 
Çünkü tarih bir kez daha gösterdi:
Geri kalmak kader değildir, düşünsel teslimiyettir.
Bu yazı toplam 174 defa okunmuştur.  
Kalan Karekter Sayısı : 500
Yazarın Diğer yazıları
Sitemizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
AmdYazılım
Güneydoğu Haber