Türk Ticaret Kanunu  md. 20/2 hükmüne göre: her girişimcinin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi şarttır.
 
Türk hukukunda,  tacirlere uygulanan hükümler, diğer kişilere uygulanan hükümlerden farklıdır.
Bunun sebebi, basiretli olması gereken iş adamının sıradan insanlardan daha farklı olması gerekliliğidir.
 
Girişimci, yaptığı işle ilgili yasaları, kuralları, gelenekleri bilmek zorundadır.
Bundan dolayı girişimciden istenen gelişim ve mesleğine saygı diğer insanlardan farklı ve sorumlu davranmasıdır. Uyuşmazlıklarda bu özellikler dikkate alınır.     
 
Yukarıda bahsedilen “basiret “ kelimesinin sözlük anlamı; ölçülü görüş, doğru görüş, biliş ve akıllılıktır.
İlgili kanuna göre girişimcinin; ileri görüşlü, konusunu iyi bilen, hukuki ve fiili durumları kavrayabilen, akıllı ve ahlak sahibi bir şahıs olması gereğini belirtmektedir.
 
Yukarıdaki metindeki, girişimci kavramının içeriğini okuyunca aklıma Müslümanlar geldi.
 
Bir tüccar, sanayici, işletmeci; basiretli olacak, ileriyi görecek, akıllı olacak, kendini ve işini geliştirecek, yaptığı işin kurallarını, hukunu bilecek, müşterisinin mutluğunu hedefleyecek,sonuçta hem kendi hemde müşterileri kazanacak.
Müslüman bireyin, basiretli bir insan gibi davranması gerekliliği neden önemsenmez? 
Neden aile, çevre ve en son olarakta eğitim / müfredat tekelini elinde bulunduran devlet tarafından gerekli ciddiyetle yerine getirilmez ?
 
 Basiretli olan girişimci, üç-beş kazanır, ev, araba alır, tatil yapar, üç günlük dünyada ayrıcalıklı yaşar. 
Ya Müslümanım diyen birey ?Basiretli, yani aklederek,
Yani seçme hakkını kullanarak,
Yani, Rabbinden gelmiş yasa ve yönetmeliklere uygun yaşayarak,
Yani peygamberinin pratiğini yaşayarak,
Yani özgürce, kendini ve çevresini aydınlatarak  ve geliştirirerek,
Yani helalleri ve haramları “olmazsa olmazları” yaparak,
Yani, hak, adalet, merhamet yolundan sapmayarak,
 
 Örnek alacağı  “iyiler iyisi, güzeller güzeli “ nebisini rehber edinirse,
Yani hiç ölmeyecek gibi çalışırsa, yarın ölecek gibi ibadet ederse,
Yani bir binanın tuğlaları gibi olup vahdet’e sıkı sıkıya bağlanırsa,
Yani ayrılıklardan, farklı görüşlerden rahmeti, çatışmaya tercih ederse,
 
Yani çevresine, toprağa, bitkilere, hayvanlara, mağdurlara duyarlı olursa,                       
Yani adalet ve ötekinin mutluluğu yaşamının olmazsa olmazları haline gelirse ...
 
 Yani basiretli olursa,
Sevilmez mi çevresinde ?
Kazanmaz mı Rabbinin rızasını ?