ÖSS KUMPASI
Bu Pazar The New York Times gazetesinin Türkçe versiyonunda Hindistan"da Hasta Eden Üniversite Sınavı başlıklı bir yazı vardı. Hindistan"da Üniversiteye girmenin zorluklarını, velilerin yarışlarını, sınavlarda alınan puanların sosyal statü olarak algılanmasını anlatıyor. Yazıyı okuduktan sonra bizim sistemimizle, ÖSS yaışımızla olan bütün benzerliklere rağmen bir ohh demeden geçemedim. Bir üniversitenin 8 bin kotenjanına 320 bin öğrencinin başvurusu, özel dersler, robotlaşmış uyumadan çalışan lise öğrencileri, velilerde sınav stresinden tavan yapan şeker hastalığı, tansiyon problemi artan ve klinikleri dolup taşıran anne babalar, dayanamayıp intihar eden öğrenciler. Eğitim Bakanları SİBAL 160 milyon gencin üniversiteye gidemediğini bildirmiş.
Neyse ki bizde toplam sınava giren öğrenci sayısı 1 milyon 550 bin, özel ve vakıf üniversiteleri ile birlikte 300 bini aşan gün geçtikçe artan üniversite kontenjanlarımız
Elbette bunlar sorunlarımızı çözmeye yetmiyor. Fethiye"de dershane borcunu ödeyemeyen ailenin dramını da bu hafta tüm TV"lerde izledik. Baba hapishane de anne borcu ödeyememiş ve hapse girmiş, anneyi kurtaracak parayı bulamayan diğer oğul ise intihar etmiş. Artık bu haberler bile birçok vatandaşımızın ilgisini çekmiyor. Fakat bu olayda da düşünülmesi gereken birkaç önemli nokta var. Hemen aklınıza gelecek birinci soru madem durumları yok neden öğrencilerini dershaneye yollamışlar? Cevap çok açık. Her yıl MEB" nın öğrencilerin stressiz, yorulmadan üniversiteye hazırlanmaları için birkaç yıldır veli dilekçesi ile raporlu sayılarak okula gelmediklerini, belli dönemlerde sadece dershaneye gittiklerini duymayanınız yoktur. Bu yıl ilk sınav Nisan 11" de yapılacağı için bu izinlerde mart ayından devreye girdi. Tabi bunun açık anlamı üniversiteye MEB" nın da onayı ile sadece dershanelerde hazırlanıldığı mesajıdır. Bu mesajı gençlere ya da bilgisi olmayan velilere anlatmanın imkanı yok. Veli için bu bir onur, gurur, vicdan meselesi. Her halde nelere göğüs gererek o ücretler bu bulanık ortamda nasıl ödeniyor bir Allah bir de kendileri biliyor.
Buna karşılık bu intihar olayının ardından alacaklı dershaneler bir açıklama yapmış. Zaten sorunlu öğrencilerdi, bizim bir suçumuz yok demişler. İşte beni hayrete düşüren bölüm asıl burası. Bu cümleden çıkarılması gereken ise Dershanelerin eğitime yönelik bir fonksiyonlarının olmayışı, yalnızca sınav başarısına yönelik öğretim boyutunda çalışmalar yapmaları. Öyle ya öğrencinin hiçbir sorunu onları ilgilendirmez, bu nedenle de onlar böyle açıklamaları rahatlıkla yapabilirler. Çünkü ne görev ne de sorumlulukları arasında rehabilite etme, eğitme gibi bir misyonları yok. Öğrencilere okullar izin vermek zorunda kalıyor, dershaneler ise yalnızca öğretme işine yoğunlaşıyor. Peki bu öğrencileri kim eğitecek? Toplum bilincini, Memleketi, Cumhuriyeti, Demokrasiyi, Atatürk"ü İnsan sevgisini, Kardeşliği, Vicdanı, İnsan olabilmeyi, Bilimi, Etiği kim öğretecek?...Bütün bunların türevden, vektörlerden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Umarız MEB birkaç yıldır uyguladığı bu yanlış uygulamadan, izin olayından en kısa zamanda vazgeçer.
Kanımca asıl problem üniversiteyi kazanmak da değil. Bu engellerin ardından üniversite süreci bam başka problemlerle dolu. Ancak bütün bunlardan önce gençlere tavsiyem bu sınavları gözlerinde fazla büyütmesinler. Hele Hindistan örneği gibi velilerde öğrencilerde bunu bir adamlık problemi olarak görmesinler. Bunlar aşmamız gereken küçük problemler. Hele hele herkes gidiyor bende ne olursa olsun bir yere kapak atayım mantığı ile bir üniversiteye gitmesinler. Bir ya da iki yıl büyük kayıp değil, yapılacak, başarılamayacak bir şey hiç değil. İmkanları geniş olan, görevi, statüsü, kazancı açık olan ve kendi özelliklerine de uygun olan bölümleri hedeflesinler. Mesele insan olabilmek