KORKMA
Bugün Avrupa’nın orta çağ karanlığının, engizisyon saçmalığının ve dinin sömürüsünün cennetten tapu satmaya ulaştığını duymayan yoktur. I., II. ve III. Sanayi devrimlerini de öyle sanırım…
Yine de hatırlatmakta fayda var. 600 yy boyunca dini yönetimin ve hurafelerin en alasını yaşayan Avrupa yeniden doğuş anlamına gelen (XV-XVI.YY) ve İtalya’da başlayan Rönesans ile ticareti ve coğrafi keşifleri artırmıştır. Reform ise (XVI YY) dini bozulmanın hat safhaya varmasının ardından Almanya’da başlamış, okumanın artmasına ve dinin sorgulanmasına neden olmuştur.
İngiltere’de 1760-1850 yıllarında yaşanan Sanayi Devrimi ise; diğer Avrupa ülkeleri ve ABD’de gecikmeyle gerçekleşti.Devrimi başlatan en önemli etkenler 1. Tekstil, 2. Buhar makinesi ve 3. Demir üretimidir. Sanayi Devrimi öncesinde Avrupa’da halkın %90’ı köylerde yaşardı. Avrupa’da milli gelir çok düşüktü ve halk yoksuldu. Sadece büyük toprak sahibi asiller zengindi.Makineleşme, İşsizlik artışı Avrupa ve akabinde yayılan ülkelerde insanların tüm yaşam biçimini derinden etkiledi. Kafka’nın Dönüşüm romanı bu evreyi böcekleşme olarak tasvir eder.İşçilerin fabrikalarda toplanması ve fabrikaların da kentsel alanlara yığılmasıyla giderek kentler, kırsal alanları yutmaya başladı. Bu gelişme tıp bilimindeki yeniliklerle ortaya çıkan nüfus artışı ve bu nüfusu doyurmak için gıda maddesi bulma çabalarıyla birleştiğinde 20. yüzyılın değişmez özelliği olan kitle toplumu tarihteki yerini aldı. Sosyal hakların, işçi-işveren ilişkilerinin düzene oturması hiç kolay olmadı.
Tahmin edilebileceği gibi bu tarih ve olaylarla hareketin yayılmasında Osmanlı yer alamadı. Ticaret dengelerinin bozulmasıyla sömürgeler arayan Avrupa, Osmanlı toprakları üzerindeki çıkar çatışmalarını artırdı. Osmanlı dışarıya hammadde satan ve dışarıdan mamul alan bir ülke haline geldi. Ekonomide başlayan gerileme siyasi çöküşü de hazırladı ve sonunda Osmanlı çöktü.
Dünyada bu akımlar dalga dalga yayıldı, yeni çıkar çatışmaları, savaşlar bugünkü Avrupa’yı, ABD’yi, Japonya’yı, Almanya’yı oluşturdu.
Beklenmeyen bir şey oldu ve dünyayı salladı. Bu elbette ki tahminlerin ötesinde, coğrafyamızda dengeleri değiştiren, dünyada birçok ülkeye ve lidere ilham kaynağı olan güç ve mantık sınırları ötesine geçen Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Kuşkusuz bu hareket tarihsel gelişimi ters düz eden ve tahminlerin kat kat üzerindeydi. Hatta Avrupa ve dünyanın bunu algılaması, sindirmesi hiç kolay olmadı. Sadece dengeleri bozmakla kalmadı.Her alanda yaptığı devrimlerle hızlı bir çağdaşlaşma ve üretim devleti oluşturdu. Ne var ki bugün bu bölüme dair bilgileri nette bulmanız zor. Ancak çok özel yerlerde özel insanlardan duyabilirsiniz. Örneğin; Sunay Akın’dan Norveç’teki “Atatürk gibi düşünmek” sözünü, kuzey kutbuna yola çıkan Türk üretimi uçakları…
Bir şey var ki bu durumu içselleştiremeyen, sindiremeyen sadece Avrupa ve büyük dünya güçleri değildi. Aynen 600 yıllık kuluçkaya yatan orta çağ Avrupası gibi bizim de süreci tamamlaması gereken bir yanımız var. Birçok Avrupa ülkesinden bile önce sahip olduğumuz kadın haklarının bir türlü ülkemizde oturmaması ve hala kadın cinayetlerinin tam gaz sürmesi bunun en çarpıcı göstergesi.
Ne var ki bugün geldiğimiz nokta Endonezya mı olacağız, İran mı olacağız? Hiç katılmıyorum. Atatürk’ün ülkesi için bunun kısır bir tartışma olduğunu düşünüyorum.
Muzaffer İzgü’nünçocukluğu yoksulluk içinde geçti. Bulaşıkçılık, garsonluk, pamuk işçiliği, sinemalarda gazoz satıcılığı gibi işlerde çalışarak eğitimine devam etti. Onun hayat hikayesini ve zorluklarını kanımca bilmemenin büyük ayıp olduğunu ve halen yaşayan büyük değerlerimizden biri olduğunu düşünüyorum. Çocuklar ve gençler üzerindeki etkisine defalarca şahit oldum. Onun boğuk sesini duymak için birbirini susturan, o konuşurken bulunduğu yerden başka zamanlara, geçmişe, geleceğe, kendi içine, ailesine, topluma akan yüzlerce çocuk ve genci izledim. 10 yıl kadar önce böyle bir konu üzerinde konuşarak onu yolcu ediyordum. Arabaya binmeden önce döndü dedi ki… Toplumlar hiçbir zaman tersine akmaz, unutmaz, geçmişe dönmez KORKMA…
[email protected]