...
...
ADI KONULMAMIŞ YALNIZLIK...
Çocukluğumuzda var olan mekânlar birer birer el değiştirip tadilattan geçirilerek yeniden hayat buluyorlar. Oyun sahası olarak kullandığımız arsaların yerinde dev binalar yükselirken bizlerse birer birer terki-mekân ediyoruz Dünya’yı.
Çalışan esnaflara baktığımızda, gençliğinde tanığımız kişilerin kopyasına yeniden şahit oluyoruz. İnsanlar devir daim ederek doldururken boşlukları yaşananların bir anı olarak kaldığına tanıklık ediyoruz.
Aynı telaş ve ümitlerle hayat devam ediyor… Dün babalarının kazanma ve geçim telaşları bu gün oğullarının geçim telaşına dönüşmüş. Emaneti devraldığı kişileri hatırlamak dahi çok uzun zaman alıyor. Çünkü kabullenilmişlik o kadar işlemiş ki insan beynine, yaşanan hayatın hiçbir zerresinde geçmişle ilgili bir şeyler yok gibi duruyor. Ancak, insanların var olma ve mutlu olma çabaları her zaman ağır basıyor.
Bütün acılara ve yokluklara rağmen var olmak istiyor insanoğlu. Zerrecik tatminler veya mutlulukları baş tacı ederek ayakta durmanın yollarını arıyoruz. Lakin hırsın esiri olmaktan ve dünyanın oyunlarına alet olmaktan kendimizi hiç esirgeyemiyoruz.
Kişiler geçiyor birer birer sokaklardan, tanıdık yüzler geçiyor. Hepsiyle ilgili bir şeyler söylüyor beynimiz. Ancak, yalnızca geçiyorlar dünkü baş tacı edilenler belli ki nesillerin nankörlüğünü hissediyorlar yüreklerinde ya da çaresizliğini akıp giden zamanda yok olmanın.
Dün kendilerine aşk şiir’leri yazılanlar, dev aynasında kendisini görenler, kabullenmemek için var olan gerçekleri, hala hayata ayak diretiyorlar. Gençler geçiyor bizlerin eskitemediği caddelerden, sokaklardan. Hepsi bitmeyecek gibi bakıyorlar geleceğe. Hepsi gıpta ile iç çekiyorlar devasa binalara, lüks arabalara. Ama adı konulmamış bir yalnızlık yaşıyor insanoğlu. Varlıkla yokluğun ince çizgisinde yüreğini ne kadar güzelliğe açabileceğini hiç düşünemiyor. Hep “Ben “şarkıları söyleniyor sokak ortalarında ancak ben’den hiçbir şeyin kalmayacağını, ebedi yaşamak için geride bir şeyler bırakılması gerektiğini hatırına bile getiremiyor.
Kendimizi mi unutturduk yoksa? Ya da söyleyecek hiçbir sözü mü kalmadı dünkü gençliğin. Hoyratça harcarken zamanı acaba şimdi geçmişe özlem duyarak mı yaşanılıyor?
Devasa binalara bakıyorum, çocukluğumuz oyun alanları yok şimdi. Gıpta ile baktığımız kişilerin çoğu toprak olmuş, Onlardan kalanlardan bazıları adı konulmamış yalnızlıklarını yaşıyorlar. Bir sıcak tebessüme hasret, itilip kakılmadan baş tacı olmak istiyor. Gençlere bakıyorum, hep ben ağıtları yakıyorlar. Dünkü gençliğin ya da yol sonuna gelmişlerin farkında bile değiller.
Madde hep gerilerde kalıyor. Binalar yükseliyor ve insanlar terk-i mekân ediyor. Son demlerini yaşarken sonu gelmişler, adı konulmamış yalnızlıklarını yaşıyorlar hiç kimsenin haberi bile olmadan. Söylenecek söz yok artık, azığımız hazırsa gitmek için. Binalar oyun yerlerimizin yerini alıyor madde giderek çoğalıyor. Adı konulmamış yalnızlıkları yaşarken son demlerinde atalarımız, bizim diyeceğimiz yalnızca şu: Adı konulmamış yalnızlıklar bizleri bekliyor.