HARVEST 2
Şaka bir yana; ‘steril’ hayatta ‘güvenlik’ var ama, ‘mutluluk’ pek yok gibi değil mi…’Kirlenirim ve kirletirim’ korkusuyla uzak kaçılan ya da kaçınılan her deneyim sonradan ya faizli olarak ya da kılık değiştirerek (depresyon, boşluk ve anlamsızlık hisleri, nedensiz baş ağrıları…vb)çıkıyor insanın karşısına
...
Söz açılmışken, aforizmalara başlayayım :
Tehlike altında olduğu düşüncesi ve ondan kaynaklı korku ve kaygı yorucu, yıpratıcıdır. Ama korku ve kaygının kısa vadedeki bu zararı, daha uzun vadeli bedellerini gizler. Korkuda ve kaygıda olan insan, kendisine bir kimlik kazandıran özelliklerine de giderek yabancılaşır. Üretkenliği yavaş yavaş silinmeye yüz tutar. Acil durum prosedüründe tüm ömrünü geçiren bir ‘inisiyatif fakiri’ dir artık…
...
Tehlike altında hissederken, sevdiklerimize ‘bulaştırmama’ çabası…Hani şu ‘kimse benden ötürü zarar görmesin’ meselesi…Bu inat, kişiyi o tehlikeli durumlara götüren süreci de adım adım oluşturan inadın çok benzeri sanki : İkisinde de ‘ben kimseye ihtiyaç duymam, başkaları bana ihtiyaç duyar!’…
...
‘Kabuğunu kırmak’ deyince heves eden ama sonra hep ‘çark eden’ insanların tek engeli korku ve kaygı değil bence.’Komik duruma düşmek’ de önemli bir caydırıcı etken… İnsan korksa da ‘korkusunu saklaması’ erdemli bir tutum olarak görülürken, komik duruma düşmesi, toplumsal hiyerarşide epeyce ‘aşağılara düşmesi’ anlamına gelir çünkü!
...
Toplu taşıma araçlarındaki ‘tutunma kolları’ pislikten kırılıyordur herhalde. Ama şimdi bunu yazana kadar ben de, o düşünceyi düzenli bir şekilde ‘uzak tutuyordum’ zihnimden. Güvenlik uğruna, pis olana sıkı sıkıya tutunmak, ne kadar da günümüz ikame tatminlerine (alkol, bol miktarda ve hızlı seyir ilişkiler, devamlı alışveriş vb) bağlanış biçimimizi andırıyor.